"Bildirinin tek hizmet etmedigi sey, Türkiye Cumhuriyeti’dir, Türkiye’nin demokrasisidir ve Türkiye’nin sivil siyasetidir"
Parti Sözcümüz Ömer Çelik, Genel Merkez’de, Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
MYK’nin kongre sonrası ilk toplantısını yaptığını belirten Çelik, MYK’de gündemin, bazı emekli amirallerin açıklaması ile yeni döneme ilişkin değerlendirmeler ve çalışmalar olduğunu, MYK üyelerinin kuracakları kadrolar hakkında sunum yaptıklarını aktardı.
Çelik, bazı emekli amirallerin açıklamasına ilişkin, "Bütün bu emekli askerlerin, amirallerin yayımladığı bildiri ile ilgili bütün tartışmaları yakın bir şekilde izliyoruz. MYK’miz, partimizin yönetim organı olarak kayıtsız ve şartsız bir şekilde bu teşebbüse, bu bildiriye karşıdır. Bu, geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi, siyasi tarihimizde son derece net bir şekilde gördüğünüz gibi siyasete müdahale teşebbüsüdür." diye konuştu.
Ömer Çelik, Türk siyasi hayatının, bu tip teşebbüsleri çok yaşadığına, bu tip bildirilerin Türk siyasi hayatında demokrasiyi sakatlamaya, sivil siyaseti bozmaya ve zehirlemeye dönük büyük sonuçlar doğurduğuna dikkati çekti.
Çelik, "Yakın tarihimiz, hatta bütün demokrasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bunun hiçbir şekilde hafifletilecek, küçük görülecek ya da masum sayılacak herhangi bir tarafı yoktur. 104 civarında emekli amiral, Cumhurbaşkanımızın Ankara dışında olduğu bir zamanda, gece yarısı, geçmişteki muhtıra teşebbüslerini hatırlatır şekilde, aynı üslupla, aynı yöntemle çıkıyorlar, böylesine bir şey yayımlıyorlar. Bunun hiçbir tarafında bir masumiyet, bir vatanseverlik söz konusu olamaz." değerlendirmesinde bulundu.
Olayın olduğu andan itibaren yurt dışından ve Avrupa’dan tanıdığı pek çok siyasetçinin kendisini telefonla aradığını vurgulayan Çelik, "Hepsi arıyorlar, ’Türkiye’de ne oluyor?’, Türkiye’ye bunları yaşatmaya, 24 saat boyunca Türkiye’nin huzurunu bozmaya hiç kimsenin hakkı yok. Böyle bir şey hukuk dışı, siyaset dışı ve kesinlikle hiçbir açıdan meşru kabul edilemeyecek gayrimeşru bir teşebbüs." görüşünü paylaştı.
"Siyasi ve hukuki olarak en güçlü mücadeleyi vermeye devam edeceğiz"
"Böylesi bir bildiri karşısında, ’Buna bu kadar tepki vermeye ne gerek var, bu kadar normal’ diyerek konuşanlar esasında geçmişteki geleneği sürdürerek, demokratik iklimi zehirleme teşebbüsünün bir parçası haline gelmiş oluyorlar. Bu son derece nettir bizim açımızdan." ifadesini kullanan Çelik, şunları kaydetti:
"Biz, iktidarımız döneminde de pek çok vesayet teşebbüsüyle mücadele ettik. 27 Nisan’da verilmeye çalışılan muhtıra olmak üzere bunların hangi mekanizmalar içinde gerçekleştiğini, hangi bağlantılarla ortaya çıktığını ve kendisinin topluma ve siyaset hayatına nasıl sunulduğunu çok iyi biliyoruz. Kayıtsız ve şartsız net, bu bildirinin neye hizmet ettiğini biliyoruz. Ama tek hizmet etmediği şey Türkiye Cumhuriyeti’dir, Türkiye’nin demokrasisidir ve Türkiye’nin sivil siyasetidir. Baştan aşağı gayrimeşrudur, baştan aşağı reddediyoruz, siyasi ve hukuki olarak en güçlü mücadeleyi vermeye devam edeceğiz bununla."
"Muhtıra siyaseti mutasyona uğramıştır"
CHP’nin bu bildiriye sahip çıkarak, "muhtıra siyaseti" yaptığını dile getiren Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bakın CHP Sözcüsü diyor ki ’Bunlar da eleştirilebilir ama bundan ötesi haksızlık olur’ yani geçmişte 1963’ten bu tarafa 60 ihtilalinden bu tarafa emekli askerlerin de içinde olduğu bu vesayet süreçlerinin nasıl tetiklendiğini, demokrasinin nasıl zehirlendiğini bilmiyor muyuz? O zaman birileri çıkıp yine bütün bu süreçlere sessiz kalarak iş işten geçtikten sonra, Türkiye’nin demokrasisi ağır yaralar aldıktan sonra, Türkiye’nin ekonomisi, milli irade ağır yaralandıktan sonra ne diyorlardı, ’Evet bu yapılanlar yanlıştır ama iktidarın da çok hataları var.’ 1960 ihtilalinden bu tarafa o ihtilali savunamayanların, o ihtilalin sonuçlarını, bir başbakanın şehit edilmesini, bakanların şehit edilmesini savunamayanların kaçtıkları gri bölge burasıdır."
Çelik, bu zehirleme faaliyetinin aynı şekilde devam ettiğini belirterek, durumu "Ne var" ve "Bunu niye bu kadar abartıyorsunuz" diyerek değerlendirenlerin, bu zehirleme faaliyetinin yeni bir versiyonunu ortaya koyduklarını söyledi.
Muhtıra siyasetinin mutasyona uğradığını kaydeden Çelik, şöyle devam etti:
"Bunlar yakın zamana kadar yüksek bir şekilde demokrasiden bahsediyorlardı, demokratik süreçleri desteklediklerinden bahsediyorlardı, ama ilk muhtırayı gördükleri anda muhtıra siyasetini mutasyona uğratarak, tekrar devam ettirmeye başladılar. Çünkü bunların yazılımında demokrasi bir virüstür, muhtırayı ise bir aşı olarak kabul ederler.
Demokrasiyi virüs gördükleri için muhtıra olmaksızın kendilerinin aşılanamayacağını düşünüyorlar. Bu şekilde sürekli olarak ne zaman bir muhtıra görseler, demokratik nefesleri oraya kadar devam ediyor. Türk siyasi tarihi şahittir, bu üslupla, bu içerikle gece yarısı ve 15 Temmuz darbe girişimi sırasında olduğu gibi, Cumhurbaşkanımız, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında neredeyse orada olduğu bir zaman diliminde, bunun bu şekilde yayımlanmasının ne şekilde masum bir tarafı olabilir."
Ömer Çelik, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı ile AB Komisyonu Başkanı’nın Türkiye ziyareti öncesinde, bazı emekli amirallerin bildiri yayımlamasının zaman ayarlı bir provokasyon olduğunu söyledi.
Doğu Akdeniz’de, Libya’da güçlü bir mücadele verildiğini, Suriye’deki ve Karabağ’daki mücadelenin ise devam ettiğini anımsatan Çelik, "Bütün dünyaya ’104 emekli amiralden Türk hükümetine bildiri’ diye bir haber geçiyor. Bu kimi sevindirmiştir? Yunan medyasındaki sevinci görüyoruz." diye konuştu.
Türkiye’nin rakibi olan devletlerin, bazı emekli amirallerin bildirisi sonrası büyük bir sevinç içerisinde olduğunu belirten Çelik, Türkiye demokrasisinin geldiği aşamayı bilmeyenlerin, "Bir siyasi kriz çıkacak ya da hükümetle bunlar arasında geçmiş dönemlerde olduğu gibi siyasi bir fay kırığı oluşacak." şeklinde analiz yaptığını dile getirdi. Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu kadar sayıda emekli askerin bir araya gelerek, örgütlenerek bu şekilde bir bildiri yayımlaması dünyanın her demokrasisinde bir problemdir. Bu sıradan bir olay değildir. Kendine güvenen, kendine saygı duyan her demokrasi, demokratik bilinci olan her demokratik toplum, bunun anormal bir durum olduğunu fark eder. Anormal bir durum olduğunu tespit ederek, buna karşı bir tavır alır. Bunu, sıradan göstermeye çalışanların yapmaya çalıştığı şey, aslında zımnen buna destek vermektir. Kim ki bunu sıradan göstermeye çalışıyor, aslında buna zımnen destek verme durumundadır."
"Üniformaların, sıfatların bu şekilde kullanılıyor olması saygısızlıktır"
Emekli amirallerin bildirisinin, Türk Silahlı Kuvvetlerini istismar ettiğini vurgulayan Çelik, açıklamanın, kendi geçmişlerine, devletin, milletin verdiği yetkiye ve üniformaya saygısızlık olduğunu ifade etti.
Çelik, "Milletin hukuku korunsun diye, anayasal düzen korunsun diye ve Türkiye’nin demokrasisi korunsun diye verilmiş yetkilerin, üniformaların, sıfatların bu şekilde kullanılıyor olması her şeyden önce bu yetkiyi veren millete ve devlete saygısızlıktır. Yaptıkları şey budur. Kendi hizmetleriyle, görev yaptıkları dönemlerde varsa başarılarıyla, yaptıkları görevlerle anılmaları gerekirken, bu şekilde anılacak bir tavır içerisine girmeleri kendi itibarlarına yönelik suikasttır. Sonuçta ne olacak? Böylesi kirli bir teşebbüsle anılacaklar bundan sonra. Her açıdan bakarsanız bakın hiçbir mantığı olmayan, hiçbir şeyle izah edilemeyecek bir tutum." değerlendirmesinde bulundu.
Birilerinin "Bunu gece yarısı okumuşlar, sabahleyin okurlarsa ne olduğunu anlarlar" ifadesini kullandığını, bunun da saygısızca bir tutum olduğunu söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Aslında kendi demokratik okuma yazması sorunlu olandır. Anayasal düzenle ilgili okuma yazması sorunlu olanlar, anayasal düzen, seçilmiş iktidar, milli iradeyle ilgili siyasi grameri bozuk olanlar, çıkıp bildiri sonrasında da ’Biz aslında uyarı görevimizi yaptık, sadece fikrimizi açıkladık’ gibisinden aslında herkesi kandırmaya çalışıyorlar. Net bir şekilde söylüyorum, onlar da bunun ne anlama geldiğini biliyor, biz de bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Tepki gösterdikten sonra bunu bilmiyormuş gibi davranmalarının hiçbir sahici, tutarlı tarafı yok. Bu bildiriyi normalleştirmeye çalışanların, bu bildiriye imza atanlardan daha büyük kötülük yaptığını söylemek isterim. Bu bildirilerin yarattığı etki nedir? Demokratik iklimi zehirlemektir, seçilmiş iradeye bir şekilde ültimatom vermektir. Bunun sınırı ve tahrip gücü bu demokratik iklimi zehirlemeye çalışanların verdiği katkılarla gerçekleşir. ’Bunu bu kadar büyütecek ne var’ diyenler, buna zımnen destek verenler bu tip teşebbüslerin başarıya ulaşmasını arzu edenlerdir. Geçmişte de gördük bunu, şimdi de görüyoruz, yeni bir durum yok. Muhtıra siyasetinin ve muhtıra gazeteciliğinin mutasyona uğramış biçimiyle karşı karşıyayız. Örgütlü bir kötülük olduğunu ifade etmek istiyorum. Sessiz kalsaydık adı ’muhtıra’ olacaktı, sessiz kalmayınca ’ifade hürriyeti’ diyerek, bunu meşrulaştırmaya çalışıyorlar."
"Bu, affedilmez bir provokasyondur"
Askeri sıfatların bu tür açıklamalarda kullanılmasının dramatik bir durum olduğunu dile getiren Çelik, şu görüşleri paylaştı:
"Bu, Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük bir haksızlıktır. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensupları şu anda büyük bir fedakarlıkla dünyanın çeşitli yerlerinde vatan savunması için, Türkiye’nin hak ve menfaatleri için görev yapıyorlar. Silahlı Kuvvetlerinin bir zamanlar üniformasını giymiş olanların ve Silahlı Kuvvetlerin verdiği birtakım sıfatları, unvanları kullananların, bu şekilde gündeme gelmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük bir haksızlıktır. Emekli bile olsa Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun, ülkenin başkomutanını hedef almasının askeri terminolojideki karşılığı bellidir. Böylesine bir saygısızlık, üslupsuzluk, vicdansızlık söz konusu olabilir mi? Maalesef yapıyorlar. Bildirinin yayımlandığı andan itibaren Türkiye’deki tartışmanın, dünyadaki algının çerçevesine bakın. Türkiye’ye yatırım yapmak isteyenlerin, Türkiye ile ilişki geliştirmek isteyenlerin içine düştüğü tereddüde bakın. AB ile ilişkilerin geliştirilmesi açısından dönüm noktası olabilecek ziyaretin yapılacağı salı gününün arifesinde gerçekleşen bu tartışmaya bakın. Böylesine büyük bir provokasyon olmaz. Bu, affedilmez bir provokasyondur."
"Asıl gündemi değiştirmeye çalışanlar, açıklamayı yazanlar"
"Bildiriye karşıyız ama AK Parti’nin işine yaradı." diyen bir kesimin de olduğunu hatırlatan Çelik, "Bu bildiriyi yayımlayanları AK Parti mi örgütlemiş? Bu bildiriyi yayımlayanlar AK Parti’nin yanındaki kimseler mi? Bazılarının hangi partiye üye oldukları belli. Sırf AK Parti’nin işine yarıyor diye antidemokratik bir teşebbüse karşı demokratik bir tepki veremeyenlerin durumu, daha dramatik bir durumdur. ’Kimin işine yarıyor’ diye baktığınız andan itibaren demokratik perspektif ve demokratik eylem açısından hiçbir şekilde bir adım atamazsınız." dedi.
CHP’nin "AK Parti gündem değiştirmeye çalışıyor." açıklaması yaptığını aktaran Çelik, asıl gündemi değiştirmeye çalışanların, açıklamayı yazanlar olduğunu belirtti.
Çelik, "Sırf AK Parti’ye yarıyor diye demokratik bir tavır alamayanlar, aslında topluma şunu söylemiş oluyor; demokratik hakları, demokratik düzeni demokratik siyaseti savunmakla AK Parti’nin özdeşleştiğini açık bir şekilde itiraf etmiş oluyor. Dolayısıyla ’Biz antidemokratik bir teşebbüse eğer demokratik bir tavırla karşı çıkarsak, bu AK Parti’nin işine yarar’ diyerek bundan uzak duruyorlar. Bu, demokratik duruşun, AK Parti ile özdeşleştiğinin, antidemokratik duruşun ise onlarla özdeşleştiğinin kendi dillerinden açık itirafıdır." ifadesini kullandı.
Ömer Çelik, bazı amirallerin yayınladığı bildiriyle ilgili "gri bölgede, flu alanda kalan" siyasi partilerin, demokratik açıdan rengini belli edenlerden daha zehirleyici bir tavrı olduğunu söyledi.
"Emekli askerler beylik tabancalarıyla mı darbe yapacaklar?" gibi "son derece ucuz" cümleler kurulduğunu belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Darbe dediğimiz şey bir iklimdir, sivil siyaseti sakatlayan, demokrasiyi zehirleyen. Gidin bakalım 1963’e bakın, gidin bakalım başka tarihlere bakın. Bu, sadece bir kesimin yaptığı bir şey değil. İşte birisi bildiri yayınlar, ondan sonra bu şekilde konuşanlar, ’Beylik tabancalarıyla mı darbe yapacaklar’ diyenler, bu şekilde zımnen destek verirler, ondan sonra 3-5 şeyin daha arkasına takılır, bir bakarsınız ki 1-2 hafta içinde ülke, antidemokratik bir zehirli iklime kavuşmuş. Bu, böyle birbirini destekleyerek, birbirini meşrulaştırarak, birbirinin koluna girerek, birbirine destek atarak yürüyen bir şeydir."
Çelik, milletin hukukuna sahip çıkmak için demokrasiden, anayasal düzenden asla taviz vermemek gerektiğine işaret ederek bunun partiler üstü bir mesele olduğunu ifade etti.
"Emin olun birileri bu demokratik duruşu koyamadı diye sevinmiyoruz." ifadesini kullanan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aslında siyaseten dersin ki ’Bakın kendilerini ne kadar zor duruma düşürdüler, yine böylesi bir kriz karşısında antidemokratik bir duruma düşerek, karşımızda işe yaramaz bir hale geldiler’ diye sevinebilirsin ama bu, Türkiye’nin anayasal düzeniyle, demokrasisiyle ilgilidir. Keşke bütün partiler aynı şekilde güçlü bir duruş gösterseydi, keşke bütün partiler bu bildiriye karşı çıksaydı diye arzu ediyoruz ama bazı partilerin maalesef yazılımı, demokrasiyi virüs gibi algılıyor, muhtırayı aşı gibi algılıyor, o sebeple zamanında tavır koyamıyor, doğru tavır koyamıyor ve sürekli olarak kendi muhtıra siyasetini mutasyonla yenilemek durumda kalıyor."
"Türk Silahlı Kuvvetlerini de zan altında bırakmaya çalışıyorlar"
Geçmişte de emekli askerlerin yer aldığı vesayet dönemleri olduğunu, ordunun istismar edildiğini, orduda görev yapan insanların zan altında bırakıldığı bir iklim oluşturulmaya çalışıldığını aktaran Çelik, şunları kaydetti:
"Bugün bunların rahatsızlığı, anayasal düzene tam sadık, vatan savunmasında büyük başarılara imza atan bir ordunun varlığıdır. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerini de zan altında bırakmaya çalışıyorlar. Bu konudaki hassasiyetimizi budamaya çalışanlar işte bu ara bölgede duranlar, ’Niye bu kadar güçlü tepki veriyorsunuz’, ’Bunda ne var ki’ diyenler, aslında bu şekilde bu bildirileri, bu muhtıraları ortaya koyanlardan daha tehlikeli bir muhtıra siyaseti içindedirler."
"Vesayetçilikle vatanseverlik yan yana olamaz"
Çelik, bunun bir vatansever uyarı olmadığını, vesayetçilikle vatanseverliğin yan yana olamayacağını ve hukuk dışı vatanseverlikten söz edilemeyeceğini vurgulayarak, geçmişte de hukuk dışına çıkmanın sembolü haline gelmiş yöntemler, üsluplar ve semboller kullanılarak sivil siyasete ayar verilme teşebbüsleri olduğunu belirtti.
Doğu Akdeniz’deki, Suriye’deki, Libya’daki ya da Karabağ’daki Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının böylesi bir tartışmayla meşgul edilmesinin hakkaniyetli olup olmadığını soran Çelik, "Geçmişte komuta yapmış insanların bunu göremeyecek kadar basiretsizleşmesi normal midir? Dolayısıyla bildiğimiz şeyi saklamaya gererek yok, bunun adı bellidir." dedi.
Öte yandan Çelik, emekli olmuş kişilerin Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşma hakkı olmadığını, Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşma hakkının Milli Savunma Bakanlığı ve komuta kademesinde bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Burada sürekli kendi dönemlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri çok başarılıymış, kendileri gittikten sonra başarısızmış gibisinden bir tutum içerisine girmeleri, modern askerlik kavramına da aykırı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleneklerine ve felsefesine de aykırıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri kurumsallaşmış bir ordudur. Dolayısıyla kişilere değil, ilkelere prensiplere ve tabii ki başarısını, mensuplarının emir komuta zinciri içerisinde koordineli şekilde kurallara bağlı olarak çalışmasına borçludur."
"Atatürk’ün hatırasına, ilkelerine bağlılık konusunda kimse zaaf eleştirisinde bulunamaz"
Deniz kuvvetlerinin tarihinin en büyük seyrüseferini gerçekleştirdiğini ve büyük bir başarıya imza attığını vurgulayan Çelik, "Bununla ilgili bir sevinç duymak gerekmiyor mu?" diye sordu. Çelik, bununla gurur duyacak kabiliyetleri olmayanların, siyasi provokasyonlara imza attığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada daha vahim olan konulardan bir tanesi şu, emekli olmuşsunuz ayrılmışsınız ve yine Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yetişmiş, bu memleketin evlatları, emir komuta ediyorlar, şimdi tutuyorsunuz bu bildiride, onları Atatürk konusunda daha az hassasmış ya da Atatürk’e bağlılık konusunda bir zaafları varmış gibi etiketlemeye çalışıyorsunuz. Böyle bir saygısızlık, böylesine edep dışı bir yaklaşım olamaz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesini, Milli Savunma Bakanlığını Atatürk’e bağlılık ve Atatürk’e saygı konusunda hiç kimse eleştiremez hele de emekli amiral sıfatını taşıyanların bu eleştirinin içerisine girmesi, bütün Türk Silahlı Kuvvetlerine bir saygısızlıktır. Yani siz, hangi yetkiyle, hangi yaklaşımla tutuyorsunuz, kendinizi bir engizisyon mahkemesi yerine koyuyorsunuz Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir komuta heyetini, Milli Savunma Bakanlığını, Atatürk konusunda yargılamaya çalışıyorsunuz. Atatürk’e saygı, Atatürk’ün hatırasına, ilkelerine bağlılık konusunda hiç kimse bir zaaf eleştirisinde bulunamaz. Bu provokasyonun diğer bir tarafı da budur."
Çelik, bunu Cumhurbaşkanlığı makamını, kabinesini, Milli Savunma Bakanlığını, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hedef alan bir siyasi provokasyon olarak değerlendirdiklerini belirterek bağımsız yargıya güvendiklerini ve verecekleri kararı takip edeceklerini ifade etti.
"Hiçbir muhtıra, müdahale, darbe karşısında CHP’nin demokratik tavır aldığını görmedik"
Daha sonra soruları yanıtlayan Çelik, bildiride imzası bulunanların CHP üyeleriyle bağlantılı olup olmadığının sorulması üzerine, imza atanların içinde çok sayıda Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olduğunu dile getirdi.
Çelik, "Daha vahim olanı şu tabii, siyasi tarihimize baktığımızda, iki muhtıra arasında, iki müdahale arasında Cumhuriyet Halk Partisi demokrat söylem kullanıyor fakat ne zaman bir muhtıra, bir müdahale ortaya çıkıyor, şimdiye kadar hiçbir muhtıra, hiçbir müdahale, hiçbir darbe karşısında Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik bir tavır aldığını görmedik, siyasi tarihlerinde yok. Son dönemlerde bunu değiştirmek yönünde birtakım teşebbüsler söz konusuydu işte bu tabloda da bunun bir makyaj düzeyinde kaldığını gördük." değerlendirmesinde bulundu.
Bir siyasi partinin demokratik bir duruşunun, siyasi krizlerle karşılaştığı durumlarda görüldüğünü belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Geldiğimiz nokta nedir, siyasete müdahale etmeye çalışan, gece yarısı örgütlenmiş ve organize olmuş 104 emekli askerin, Cumhurbaşkanı Marmaris’teyken ve gece yarısı yayınladıkları bir bildiri karşısında bile ’Bu iş yanlış olmuştur’ gibisinden üç kelimelik bir cümle kuramıyorlar ama peki bu üç kelimelik cümleyi kurmadılar da ne yaptılar, bu bildirinin ne kadar doğru olduğuna dair onlarca cümle kurdular. İçlerinden bir tanesi çıktı, ’Biz, bu iktidarı TRT’de canlı yayınla yargılayacağız, üstelik bunu yabancı dillerle de dünyaya duyuracağız diyerek bir siyasi cellatlığa soyundu. Yani bunların, Yassıada mahkemelerinin başkanlarının yaptığı konuşmadan bile daha vahşi ve ileri konuşmalar olduğu açıktır."
"Bağlantılar varsa bunu ortaya çıkaracak yargıdır"
Çelik, "Bildiride imzası olan emekli amirallerin şu an görevde olan subaylarla bağlantıları araştırılıyor mu?" sorusuna şu cevabı verdi:
"Benim herhangi bir tespitte bulunmam mümkün değil. Ben siyasetçiyim. O bağlantılar varsa bunu ortaya çıkaracak olan yargıdır. Kuşkusuz Cumhuriyet Başsavcısı bunun iç ve dış bağlantısı var mıdır? Bu toplantılar yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır? Manası, maksadı, motivasyon kaynağı nedir? Örgüt reisi, ele başı kimdir? Cumhuriyet Başsavcısı bunları sorgulayacak. Dolayısıyla yargının işine benim bir şey söylemem mümkün değil."
Bu tip işlerin yurt dışı ve yurt içi bağlantısının bulunduğunu ve görevdeki bazı TSK mensuplarını da işin içine sokma teşebbüsünün olduğunu siyasetin içindeki herkesin bildiğini belirten Çelik, "Ben asla Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan birilerinin bu antidemokratik süreçlerin bir parçası olacağını düşünmek istemem." ifadesini kullandı.
Geçmiş dönemlerdeki muhtıra ve darbe süreçlerinde yurt dışı bağlantılarına ilişkin ortaya çıkan hususların bulunduğunu hatırlatan Çelik, "Yargının işi ayrıdır. Ben sadece siyasi analiz yapıyorum geçmişle ilgili olarak. Yani bu tip işlerin nasıl işlediğine, bunların mekaniğinin ne olduğuna dair şimdiye kadar bildiklerimizi bir şekilde paylaşıyorum ama tabii ki Cumhuriyet Başsavcısı çok yönlü olarak bakacak, bunu görecektir. Çünkü zaten soruşturma açtığı madde bütün bunların kapsamlı olarak görülmesini ortaya koyuyor. Cumhuriyet Başsavcısının nelere ulaştığını biz de zaman içerisinde göreceğiz. Yargı kendi işini kendisi yürütecek. Biz sadece siyasi tavrımızı ortaya koyuyoruz. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekiyor." diye konuştu.
"Milli irade kimi isterse Türkiye’yi o yönetir"
Milletin müsterih olmasını isteyen Çelik, demokrasiye sahip çıkan bütün toplum kesimlerinin güçlü bir şekilde ses verdiğini dile getirdi.
Çelik, hiç kimsenin geçmişte olduğu gibi milletin iradesini çalamayacağını, gasbedemeyeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Bu memleket milletindir. Bu memlekette ne varsa millete aittir. Devletin sahibi sadece millettir. Milletten başka bu devletin sahibi olduğunu düşünenlerin kendilerine vehm ettikleri güç her zaman bertaraf edilmiştir. Millet ne derse o olur. Milli irade kimi isterse Türkiye’yi o yönetir. Onun dışındaki her müdahale teşebbüsüne karşı milli irade güçlü bir şekilde tavrını koymaya devam edecektir. Biz de milletten aldığımız yetkiyi güçlü bir şekilde savunmaya ve bununla ilgili mücadele vermeye, millete verdiğimiz söz gereği, devam edeceğiz."