Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şunları söyledi: “Kabine Toplantısı’nın ardın sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu vesileyle, bir kez daha yeni miladi yılın ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini Rabbim’den niyaz ediyorum.
Sözlerimin hemen başında Pençe Kilit Harekât Bölgesi’nde teröristlerle girdikleri çatışmada şehit düşen kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve silah arkadaşlarına baş sağlığı diliyorum. Tedavileri şu an devam eden yaralı askerlerimize Rabbim’den acil şifalar temenni ediyorum. Saldırıların ardından şehit yakınlarımızın bir kısmıyla telefonda görüştük. Kendilerine hem taziyelerimizi sunduk hem de devletimiz ve milletimiz adına minnettarlığımızı ifade ettik. Tarih bilmez, kutsal tanımaz edepsizlere rağmen şehit ailelerinin metaneti, vakarı ve sabrı karşısında duygulanmamak elde değil. Merhum Mehmet Akif’in o veciz ifadesiyle; sıksan şüheda fışkıracak bu mübarek topraklarda gaza ruhu şehitlik ve şahadet bilinci hiç eksik olmuyor.
Ne diyor şair, ‘Bayrakla dertleşen, toprakla birleşen, can verip devleşen birileri var/ Ezan dinmez diyen, bayrak inmez diyen, şehit ölmez diyen birileri var’ Evet, her karışı şehit kanlarıyla yoğrulmuş vatanımızın dört bir yanında canı, cananı bütün varımı alsın da Hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda şuuruna sahip milyonlarca gencimiz, kardeşimiz, vatandaşımız var. Rabbim kahraman askerlerimizi cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.
“ŞEHİTLERİMİZİN KANLARINI YERDE BIRAKMADIK”
Şehitlerimizin kanlarını her zaman olduğu gibi yerde bırakmadık. Sadece son beş günde Suriye ve Irak’taki terör unsurlarına düzenlenen hava harekâtlarımız neticesinde 114 hedef vuruldu, 78 terörist etkisiz hâle getirildi. Millî İstihbarat Teşkilatımız 12 Ocak’tan bugüne kadar terör örgütüne ait toplam 60 kritik altyapı ve mühimmat tesisini imha etmiştir. Emniyet ve jandarma birimlerimizin operasyonlarında yılbaşından bu yana terörle iltisaklı 465 kişi gözaltına alınmıştır. Cumartesi günü yaptığımız dar kapsamlı güvenlik toplantısında sahadaki güncel durumu değerlendirdik. Güvenlik birimlerimize yanında, yöresinde, arkasında kim olduğuna bakmadan tespit ettikleri tüm terör unsurlarını yok etme talimatı verdik. Bugünkü Kabine Toplantımızda diğer konuların yanı sıra, son dönem de artan terör saldırılarını da tüm yönleriyle ele aldık.
“ÜLKEMİZİ BİR TERÖR KORİDORUYLA KUŞATMA SENARYOLARINI YIRTIP ATTIK”
Öncelikle şu hususun altını tekrar çizmek istiyorum: Türkiye’nin bir süredir kararlılıkla uyguladığı terörü kaynağında bertaraf etme stratejisi en çok bölgemizde bir teröristan kurmak hesabı yapanları rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık farklı yol ve yöntemlerle defalarca dışa vurulmuştur. Hazımsızlığın ifadesi kimi zaman ülkemiz içindeki aparatlarını harekete geçirerek, kimi zaman ülkemizi işgalci olarak suçlayarak, kimi zaman uluslararası arenada bizi sıkıştırmaya çalışarak, kimi zaman sosyal medya üzerinden yalan yanlış bilgiler yayarak, kimi zaman tetikçiliğini yaptırdıkları basın yayın organlarını kullanarak, kimi zaman da doğrudan canımızı acıtmaya yönelik hain terör eylemlerini destekleyerek gerçekleşmiştir. Türkiye bölücü elebaşlarını kendilerini güvende hissettikleri yerde imha ettikçe ülkemizin önünü kesmeye yönelik girişimler daha da artmıştır. Bölücü terör örgütü PKK’ya silah, mühimmat, eğitim ve himaye desteği sağlayarak palazlandırma girişimleri hız kazanmıştır. Ülkemizin Suriye’de ve Irak’ta gerçekleştirdiği sınır ötesi harekâtlar sayesinde hedefine ulaşamayan bu çabaların hâlen ısrarla ve inatla sürdürüldüğünü çok iyi biliyoruz.
“TÜRKİYE BAŞARILI SINIR ÖTESİ OPERASYONLARIYLA TOPRAKLARI ÜZERİNDE AMELİYAT YAPTIRMAYACAĞINI ÇOK AÇIK VE NET GÖSTERMİŞTİR”
Burada bir gerçeğin altını özellikle ve de kalın çizgilerle çizmekte fayda görüyorum. Her ne kadar birileri anlamasa da biz sınır ötesi operasyonlarımızla sadece güney sınırlarımızın huzur ve güvenliğini garanti altına almadık. Bu operasyonlarla aynı zamanda ülkemizi bir terör koridoruyla kuşatma senaryolarını da yırtıp attık. Yine bu şekilde teröristlerin zulümleri sebebiyle göç edecek 3, 4 milyon sığınmacının kendi topraklarında kalmasını temin ettik. Sınır ötesi harekâtlarımız Türkiye’yi düzensiz göç dalgası üzerinden iç karışıklığa sürüklemeye dönük oyunları da boşa çıkarmıştır. Geçici sığınmacı statüsüyle ülkemizde bulunan 620 binden fazla Suriyeli terörden kurtarılmış güvenli bölgelere geri dönmüştür. Beslenme kaynakları kesilen, yeni militan devşiremeyen, sahada sürekli güvenlik güçlerimizin baskısı altında ezilen terör örgütü kendisine biçilen bölücü rolü uygulama imkânı bulamamıştır. Sınırlarımız ötesindeki askerî mevcudiyetimiz hem vatanımızın güvenliği hem vatandaşlarımızın huzur ve esenliği açısından hayati öneme sahiptir. Bundan geriye dönüş asla söz konusu olamaz.
Karşımızdaki tablo gayet açıktır. Türkiye bölücü terör tehdidini ya kaynağında kurutacak ya da eskiden olduğu gibi terörle mücadeleyi sınırları içinde şehirlerinin sokaklarında, mahallelerinde verecektir. Ülkemizin böyle bir felaketle karşı karşıya kalmasına kesinlikle müsaade edemeyiz. Dolayısıyla, bu mücadeleyi sadece kendimiz, kendi güvenliğimiz için değil, evlatlarımızın terörsüz bir iklimde büyüyebilmeleri için de sonuna kadar vermek mecburiyetindeyiz. Bu hakikatler dikkate alınmadan gündeme getirilen ister iyi niyetli, ister art niyetli olsun hiçbir teklifin ülkemize faydası bizim nezdimizde de karşılığı yoktur. Aksi yöndeki ısrarlı beyanlar sınırlarımız ötesinde cansiperane bir şekilde görev yapan askerlerimiz başta olmak üzere milletimizin canını sıkmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Esasen bu tür gündemlerin ülkemizin planlarını bozduğu çevreler tarafından kasıtlı olarak körüklendiğine inanıyorum. Çünkü Türkiye başarılı sınır ötesi operasyonlarıyla toprakları üzerinde ameliyat yaptırmayacağını çok açık ve net göstermiştir. Bu da özellikle haritaları değiştirmekten bunu sürekli gündemde tutanların bölgemize yeni Sevr dayatmasında bulunanların hesabını altüst etmiştir.
“KUZEY IRAK DAĞLARININ HER KARIŞINI GÜVENLİ HÂLE GETİRENE KADAR HAREKÂTLARIMIZ SÜRECEKTİR”
Şu an üzerinde durulması gereken asıl husus, sınır ötesi operasyonların nasıl daraltılacağı, bu bizim gündemimizde yok, nasıl genişletileceğidir. Yarım kalan işlerin ne zaman ve nasıl tamamlanacağıdır. Irak’ta veya Suriye’de eli kanlı caniler var oldukça bizim de içimiz rahat etmeyecek. Emperyalistlerin Irak ve Suriye’de bir teröristan kurma planları masada oldukça hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz. Yaklaşık 40 yıldır milletimizin canını yakan terör eylemlerinin kaynağı durumundaki Kuzey Irak dağlarının her karışını güvenli hâle getirene kadar bu bölgedeki harekâtlarımız sürecektir. Aynı şekilde Suriye’de Tel Rıfat’tan Ayn El Arab’a, Haseke’den Münbiç’e kadar bu hatta sinsi niyetlerle kurulmuş terör yuvalarının tamamını darmadağın etmeden durmayacağız.
Bilindiği gibi geçmişte buralarla ilgili ülkemize verilmiş, ancak tutulmamış sözler vardır. Madem bize verilen sözler yerine getirilmiyor, öyle ise Türkiye’nin kendi güvenliği için gerekli tedbirleri almasına kimse itiraz edemez. Kimse bizden farklı bahanelerle bölücü alçakların semirtilmesine seyirci kalmamızı bekleyemez. İnşallah önümüzdeki aylarda kimin ne dediğine, hangi tehditleri savurduğuna, hangi hesaplar içinde olduğuna bakmadan bu doğrultuda yeni adımları muhakkak atacağız. Yapacağımız yeni harekâtlarla sadece şehitlerimizin dökülen kanlarının, yitirdiğimiz canların hesabını misliyle sormakla kalmayacak, geleceğimizi de güvence altına alacağız.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜ TAMAMEN YOK ETMENİN BOYNUMUZUN BORCU OLDUĞUNA İNANIYORUZ”
Söz konusu terörle mücadele ülkemizin bekası, milletimizin huzuru ve güvenliği olduğunda kimliği ne olursa olsun herkes ya yanımızda yer alır ya da karşımızda. Bu işin ortası, idareyi maslahatçılığı, gri alanı, görmezden gelinecek veya sağıra yatılacak tarafı yoktur. Biz bu hususta çok netiz, çok kararlıyız, çok azimliyiz. Terör örgütünü dışarıdaki destekçileri ve içerideki uzantılarıyla beraber tamamen yok etmenin boynumuzun borcu olduğuna inanıyoruz. Bu konuda milletimizin hükûmetimize desteğinin tam olduğunu biliyoruz. Bu vesileyle terörle mücadeleyi siyaset üstü bir konu olarak görerek güçlü desteğini asla esirgemeyen Cumhur İttifakı’ndaki ortaklarımız başta olmak üzere tüm siyasi partilere buradan şükranlarımı sunuyorum. Terör gibi millî bir meselede dahi bozgunculuk yapanları, bölücü örgütün tezleriyle hükûmetimize saldıranları ise mahşere vicdana havale ediyorum. Üç, beş oy daha fazla alacağız diye bölücü örgütün muhiplerini kırmızı halıyla karşılayanlar, elbette bu yaptıklarının hesabını sandıkta milletimize vereceklerdir.
Geride bıraktığımız 2023 senesi Cumhuriyet’imizin 100. Yıl dönümü olması hasebiyle tarihimizde daha özel bir yere sahipti. Yaşadığımız tüm sıkıntılara rağmen yurt içinde ve yurt dışında düzenlediğimiz çeşitli etkinliklerle 2023’ün hakkını vermeye çalıştık. Bu kapsamda özellikle İstanbul Boğazı’nda yapılan TCG Anadolu’nun öncülüğünde 100 savaş gemimizin gerçekleştirdiği geçit töreni hafızalara kazınmıştır. Boğaz’daki geçit töreni aynı zamanda kimin Cumhuriyet’e ve Atatürk’ün mirasına sahip çıktığını, kimin de bunların sadece istismarını yaptığını ortaya koymuştur. Hiç şüphesiz 100. yılı etkinlikleri Türkiye karşıtları kadar Cumhuriyet’i ve kurucusunu siyasi ekmek teknesi hâline getirmiş piyasa Atatürkçülerini de ciddi manada endişelendirmiştir. Siyasetten medyaya, akademiden kültür sanata, geniş bir alana tezgâh açan bu işportacıların ortak özelliği, menfaatperestliktir, mürailiktir, samimiyetsizliktir.
“TÜRKİYE’Yİ TEKRAR EMPERYALİSTLERİN BOYUNDURUĞU ALTINA ALMAK İSTEYENLERİN TEZGÂHINA GELMEYECEĞİZ”
Bir süredir gündemde tutulmaya çalışılan tartışmalar, bu hazımsızlığın hâlen geçmediğinin ispatıdır. Hâlbuki Türkiye’nin rejimiyle ilgili tereddütler 29 Ekim 1923’te ‘yaşasın Cumhuriyet’ nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır. Anayasamızın ilk maddesindeki ‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir’ ifadesi, bu ifadenin sembolüdür. Bu konunun siyasi polemik meselesi hâline getirilmesi doğru olmadığı gibi, Anayasal bakımdan zaten mümkün de değildir. Tekraren söylüyorum; ülkemizde kimsenin Cumhuriyet’le ilgili bir tereddüdü yoktur. Ülkemizde kimsenin Cumhuriyet’imizin banisiyle bir derdi yoktur. Ülkemizde kimsenin devletin bütünlüğüyle, milletin birliğiyle, ülkenin esenliğiyle sıkıntısı yoktur. Her kim bu kavramlar üzerinden kendine alan açmaya çalışıyorsa, bir büyük yanlışın içindedir. Her kim bu tartışmaları farklı niyetlerin koçbaşı gibi kullanmaya kalkıyorsa bir büyük yanlışın içindedir. Her kim bu tartışmaları siyasi rant kapısı hâline getirmeye uğraşıyorsa bir büyük yanlışın tam merkezindedir. Elbette varmış gibi gösterilen bu tür tartışmalar üzerinden eskiden beri ülkemizde siyaset ve toplum mühendisliği yapıldığını da unutmuyoruz.
Siyasi tarihimizde 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a kadar bunun pek çok örneğini görmek mümkündür. Bu tartışmaları kimin alevlendirdiğini, bunlardan kimin çıkar sağladığını, hangi piyonlar kullanılarak ülkemizin nerelere sürüklendiğini, milletimize hangi acıların yaşatıldığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Birileri aynı karanlık senaryoları tekrar sahnelemeye çalışmaktadır. Millî hafızamızın 28 Şubat sürecinden çok iyi bildiği marjinal karakterlerin ve kadrolu provokatörlerin bir anda sağda solda yeniden arza endam etmesi herhalde tesadüf değildir.
İster bu oyunun aktörleri arasında, ister dışarıdan bakıp gazına gelenlerden olsun her kim niyetini bozar ve yolunu şaşırırsa, son 10 yılda yaşananlar akıbetinin ne olacağını göstermeye yeterlidir. Bırakınız bireyleri ve kurumları, FETÖ’den PKK’ya kadar bu senaryoda kullanılan örgütlerin acı sonları dahi tek başına almasını bilen için bir ibret vesikasıdır. Milletimiz aynı yol ve yöntemlere tevessül edenlerin sadece yüzüne tükürmekle kalmayacak, gerektiğinde başını da ezecek basirete, dirayete, kudrete ve cesarete sahiptir. Esasen Cumhuriyet’imizin 100. yaşını kutladığımız bir dönemde hortlatılmaya çalışılan rejim tartışmasının gerisindeki niyet gayet açıktır. Önümüze kurulan tuzakların tamamı Türkiye’yi kalkınma ve demokrasi odaklı asıl gündeminden kopartıp kendi içine kapatarak bölgesinde ve dünyada artan etkinliğini kırmaya yöneliktir.
Türkiye’yi tekrar emperyalistlerin boyunduruğu altına almak isteyenlerin tezgâhına gelmeyeceğiz. Ülkemize, milletimize ve demokrasimize hiçbir faydası olmayan suni gündemlerle vaktimizin ve enerjimizin çalınmasına izin vermeyeceğiz. Bize dayatılan gündemlerin değil, hayallerimizin peşinden koşacağız.
“TÜRKİYE YÜZYILI GÜNDEMİYLE YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ”
Bizim gündemimizde sadece Türkiye var, bizim gündemimizde eser ve icraat var, bizim gündemimizde mazluma el uzatma, düşenin elinden tutma var. Başkaları ne yaparsa yapsın, biz işimize bakıyoruz, gece-gündüz demeden Türkiye Yüzyılı’nın inşası için koşturuyoruz. Ülkemizi büyütmenin, şehirlerimizi geliştirmenin, aziz milletimizi daha fazla huzura, daha fazla refaha kavuşturmanın derdindeyiz. Bu anlayışla kabine olarak eğitimden sağlığa, güvenlikten adalete, ulaştırmadan şehirciliğe, kültür sanattan dış politikaya, aileden gençlik ve spora geniş bir yelpazede programımızı adım adım hayata geçiriyoruz. İnşallah 31 Mart mahalli idareler seçimlerini de demokratik bir olgunlukla şehirlerimize hizmet yarışı şeklinde tamamlayarak geride bıraktıktan sonra Türkiye Yüzyılı gündemiyle yolumuza devam edeceğiz.
“HER KÜRESEL KRİZ TÜRKİYE’NİN ÖNÜNE REKABET LİGİNDE ÜST SIRALARA ÇIKMA KONUSUNDA YENİ FIRSATLAR GETİRMEKTEDİR”
Ekonomide bölgesel ve küresel krizler sebebiyle ortaya çıkan sıkıntıların yansımalarıyla boğuştuğumuz bir yılı geride bıraktık. Önümüzdeki beş yıl boyunca küresel büyümenin düşük seviyelerde gerçekleşmesi ve buna bağlı kayıpların artması bekleniyor. Bu süreçte Türkiye olarak biz kendi hedeflerimize sıkı sıkıya bağlı kalarak yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve cari fazla yoluyla büyümeye inşallah devam edeceğiz. Her küresel kriz Türkiye’nin önüne büyüme ve rekabet liginde üst sıralara çıkma konusunda yeni fırsatlar getirmektedir. Cumhuriyet’imizin ilk asrında yılda ortalama 4,8’lik bir büyüme oranı yakaladık. Hükûmetlerimiz döneminde bu oran, ortalama yüzde 5,4 olarak gerçekleşti. Bu yılı ise dünya ortalamasının 1,5 katına denk gelen bir büyümeyle kapatacağımız anlaşılıyor. Önümüzdeki yıllar için büyüme oranlarımızı hep beklentilerin üzerinde tutacağımıza inanıyorum.
“DEPREMLE YIKILAN ŞEHİRLERİMİZİ AYAĞA KALDIRMA ÇALIŞMALARI, ÖNCELİKLERİMİZİN EN BAŞINDA YER ALMAYI SÜRDÜRÜYOR”
Tabii bu arada hükûmet programlarımızda vatandaşlarımıza taahhüt ettiğimiz yatırımları birer birer hayata geçiriyoruz. Depremle yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırma çalışmaları, önceliklerimizin en başında yer almayı sürdürüyor. Sadece ulaştırmada hâlen inşası süren 26 ayrı yol, raylı sistem, havalimanı ve uydu projesinin ülkemize kazandıracağı değeri muhalefetin bizi çekmek istediği içi boş tartışmaların tamamına değişmeyiz.
İl ziyaretlerimizde inşası biten ulaştırma yatırımlarının açılışları yapacağız. Üzerine en çok titrediğimi husus istihdamda yaklaşık 32 milyon kişiyle tarihimizin en yüksek seviyesini yakaladık. Yüzde 9’a düşürdüğümüz işsizliği daha da aşağılara çekmemiz gerekiyor. Bunun için aktif iş gücü piyasası programlarımızın çerçevesini genişletiyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın uyguladığı programlar için işveren tarafında aranan istihdam yükümlülüğünü 3 kattan 2 kata, istihdam taahhüt oranını yüzde 70’den yüzde 60’a düşürüyoruz. Böylece işverenlerimiz ihtiyaç duydukları nitelikli iş gücünü kendi iş yerinde yetiştirme imkânını daha esnek şartlarda kullanabilecektir. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde ise, bu programı daha fazla destekle yürüteceğiz. Bilindiği gibi 6 Şubat sonrası deprem bölgesindeki iş yerlerinin bu kurs ve programlarla ilgili yükümlülüklerini zaten kaldırmıştık.
Aynı şehirlerimizdeki kurs ve programların 2024 yılı için işveren yükümlülük süresi 3 kat yerine 1 kat, istihdam taahhüdü de yüzde 70 yerine yüzde 30 olarak uygulanacak. Bunlara ilave olarak, cep harçlıkları da deprem bölgesi illerimizde asgari ücretin yüzde 30’u düzeyinde verilecek. Amacımız; depremden etkilenen şehirlerimizdeki iş gücü piyasasının bir an önce toparlanmasını temin etmektir.
Aynı şekilde depremde hayvanları telef olan vatandaşlarımızın zararlarını karşılıyoruz. Bütçemizden toplam 910 milyon lira kaynak kullanarak depremzede yetiştiricilerimizin telef olan hayvanlarının yerine yenilerini verdik.
“TÜRKİYE BÜYÜDÜKÇE ORTAYA ÇIKAN KATMA DEĞERDEN MİLLETİMİZİN HER KESİMİNİN HAK ETTİĞİ PAYI ALMASI KONUSUNDA GAYRET GÖSTERİYORUZ”
En çok yoğunlaştığımız alanlardan biri de hayat pahalılığı ve enflasyona karşı verdiğimiz mücadeledir. Aylık çekirdek enflasyonun eylüldeki yüzde 5,3 seviyesinden aralık ayında yüzde 2,3 seviyesine gerilemesi yürüttüğümüz kararlı mücadelenin işaretidir. Ancak, hayat pahalılığı ve enflasyonla mücadelemizde milletimizin yardımını bekliyoruz, çünkü bu meselenin teknik boyutu kadar psikolojik boyutu da önemlidir. Öncelikle ürettiği ve sattığı malın, verdiği hizmetin fiyatını enflasyonla orantılı olmayan düzeylerde artıran tamahkâr anlayışı ortadan kaldırmalıyız.
Çalışanlarımız ve emeklilerimiz başta olmak üzere insanımızın refah düzeyini yükseltmek için de canla başla çalışıyoruz. İşçi-memur emekli maaşlarında ve onlara endeksli ödemelerde yaptığımız yüksek oranlı artışlarla bunu kısmen sağladık. İnşallah önümüzdeki dönemlerde aynı anlayışla çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüzü tutmaya devam edeceğiz.
Türkiye büyüdükçe ortaya çıkan katma değerden milletimizin her kesiminin hak ettiği payı alması konusunda samimi gayret gösteriyoruz. Geçen yılın son aylarında yaklaşık son aylarındaki yaptığımız hesaplarla 16 milyon emeklimizin tamamına bir defaya mahsus 5’er bin liralık ödeme gerçekleştirdik. Çalışan emeklilerimiz de tıpkı diğer emeklilerimiz gibi yıl bitmeden 5 bin lira tutarındaki ödemelerini aldı. Bütçe imkânlarımızı zorlama pahasına da olsa emeklilerimizi asla darda bırakmıyoruz.
“TÜM EMEKLİLERİMİZİN YILLIK MAAŞ ARTIŞ ORANLARI ÖNÜMÜZDEKİ TEMMUZDA EŞİTLENECEKTİR”
Emekli aylıklarındaki artışları da yine bu anlayışla belirliyoruz. Bilindiği gibi 2004 yılının ilk 6 ayı için memur emeklisi aylıklarında yüzde 49.25, SSK ve BAĞKUR emeklisi aylıklarında ise yüzde 37,57 artış oldu. Bu farklı artışların emeklilerimizde yol açtığı rahatsızlıkları gördüğümüz için emeklilerimizin aylıklarındaki artışı birbirine yakınlaştıracak yeni bir adım atıyoruz. Nispeten daha düşük aylık alan SSK ve BAĞKUR emeklisi aylıklarına ilave yüzde 5 daha artış yapacağımızın müjdesini buradan vermek istiyorum. Böylece SSK ve BAĞKUR emeklilerimizin Ocak 2024’ten itibaren 6 aylık artış oranı yüzde 42,6’ya yükseliyor. Önümüzdeki temmuz ayında artışlarla birlikte emeklilerimizin hepsi yaklaşık aynı oranlarda maaş artışına kavuşacaklardır. Yani memur, SSK ve BAĞKUR ayrımı yapmadan tüm emeklilerimizin yıllık maaş artış oranları önümüzdeki temmuzda eşitlenecektir. Burayı özellikle altını çizerek ifade etmiş oldum, çünkü yılın ikinci yarısındaki maaş artışlarında memur emeklileri enflasyon farkını alırken SSK ve BAĞKUR emeklileri enflasyonun tamamını alacakları için maaş artış oranlarındaki dengesizlik giderilecektir.
Ayrıca, sosyal devlet ilkemiz gereğince uygulamaya aldığımız emekli maaşı alt sınırını 7 bin 500 liradan 10 bin liraya çıkartıyoruz.
Ekonomi yönetimimiz, Orta Vadeli Program bu artışları öngörmüş, hazırlıklarını buna göre yapmışlardı. Meclisimizin de onayını aldıktan sonra artışları bir an önce emeklilerimizin maaşlarına yansıtmak istiyoruz. Böylece toplam 200 milyar liralık ilave bir kaynağı daha emeklilerimizin istifadesine sunmuş oluyoruz. Tüm bu artışların emeklilerimize ve ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Kabinemizde bugün aldığımız bir diğer kararla 2024’ü emekliler yılı olarak ilan ediyoruz. Amacımız, bu vesileyle emeklilerimizin hayat kalitesini artıracak, sosyal haklarını genişletecek, onlara özel hizmetler sunacak yeni hizmetleri devreye almaktır. Sağlıktan ulaşıma, sosyal imkânlardan kültürel faaliyetlere kadar geniş bir yelpazeye yayılan bu hizmetler şimdiden emeklilerimize hayırlı olsun.
“MALİ DİSİPLİNDEN TAVİZ VERMEYECEĞİZ”
İhracat, ekonomik programımızın en kritik başlıkları arasındadır. Geçtiğimiz yıl ihracatta 256 milyar dolarla hedeflerimizin de üzerine çıkarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık. Dış ticaret açığımızda da gözle görünür bir kapanma var. Mal ve hizmet ihracatımızı bu yıl 375 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz. İnşallah daha önceki hedeflerimiz gibi bunu da gerçekleştireceğiz. Turizmde de 2023 rakamlarının çok iyi geleceği anlaşılıyor. Elbette tüm bu işleri yaparken mali disiplinden taviz vermeyeceğiz.
“DEPREM KONUTLARININ TESLİMATINA ÇOK YAKINDA BAŞLIYORUZ”
Deprem sebebiyle artan harcamalara rağmen geçtiğimiz yılın bütçe açığını öngörülen seviyenin altında tutmayı başardık. Geçtiğimiz yıl deprem için 950 milyar lira harcama yaptık. Bu yıl aynı çerçevede 1 trilyon 28 milyar lira harcama yapmayı öngörüyoruz. Sadece son 20 yılda depremler nedeniyle oluşan hasarlarını giderilmesiyle yenileme ve güçlendirme çalışmaları için harcadığımız para vergi gelirlerinin 8 katıdır. Bir başka ifadeyle, devlet olarak tüm kaynaklarımızı milletimizin yaralarının sarılması ve tehditlerin bertaraf edilmesi yolunda seferber ettik. İnşası ve çevre düzenlemesi tamamlanan deprem konutlarının teslimatına inşallah çok yakında başlıyoruz. İllerimizi ziyaret ederek hem depremzede kardeşlerimizle kucaklaşacak hem sahada yürütülen çalışmaların denetimini yapacak hem de teslime hazır konutların anahtarlarını hak sahiplerine inşallah takdim edeceğiz.
“DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 EKONOMİSİ ARASINA GİRME HEDEFİMİZE ULAŞANA KADAR ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Küresel ve bölgesel krizlerin maliyeti yanında maruz kaldığımız ekonomik tuzakların olumsuz etkilerine rağmen her alanda yatırımları sürdürüyor, döviz rezervlerimizi de artırıyoruz. Yaklaşık 146 milyar dolarlık bir döviz rezerviyle girdiğimiz 2024’te bu rakamı daha da arttıracağımıza inanıyorum. Ülkemizin risk priminin düşmesi, yabancı yatırımların piyasalarımıza ilgisinin artması, derecelendirme kuruluşlarının görünümümüzü olumluya çevirmesi gibi pek çok işaret doğru yolda ilerlediğimizi gösteriyor.
Türkiye’nin küresel rekabette giderek artan gücü uyguladığımız ekonomi programını başarıyla yürütmemize imkân veriyor. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefimize ulaşana kadar durmadan, duraksamadan çalışmaya, üretmeye, büyümeye devam edeceğiz.
Yarın gece saat 01:11’de uzaya uğurlayacağımız ilk Türk astronotumuzu büyüyen, güçlenen ve iddia sahibi Türkiye’nin yeni bir nişanesi olarak görüyoruz. Alper kardeşimizin özellikle bu yolculuğu milletimiz için, gençliğimiz için hayırlı olsun diyorum. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yürüteceği bilimsel çalışmalarda şimdiden kendisine başarılar diliyorum.”