Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Suudi Arabistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı
Cumhurbaşkanımız Erdoğan: "Bizi öyle bir yere getirmek istiyorlar ki 'Hamas bir terör örgütüdür' diyelim istiyorlar. Hayır arkadaş terör örgütü değildir. Tam aksine topraklarını koruma mücadelesi veren müdafaa eden vatanları için savaşan insanlardır." dedi.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu, sorularını yanıtladı.
Filistin'e yönelik İsrail'in saldırılarını ele aldıkları 8'inci Olağanüstü İslam Zirvesi'ni başarıyla tamamladıklarını ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, zirveyi İslam İş Birliği Teşkilatı ile Arap Birliği'nin ortak düzenlediklerini hatırlatarak "Bu vesileyle de Arap Birliği ve İslam İş Birliği Teşkilatı'nın müşterek çalışmasının bugün değerlendirmesini de 25-26 ülke ele aldık." dedi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, on yıllardır işgal ve baskı altında var olma mücadelesi veren Filistin'de 36 gündür tarifi imkânsız bir zulüm yaşandığını, Gazze'de masum sivillerin, ayrım göz etmeyen ağır bombardıman altında hayatlarını kaybettiğini, kendi topraklarında ayrıca göçe zorlandığını kaydederek şöyle devam etti:
"İsrail, hastaneleri, okulları, ibadethaneleri, cami, kilise ayırt ekmeksizin hatta hasta, ölü taşıyan ambulanslara varıncaya kadar, mülteci kamplarını hedef almak suretiyle bütün dünyanın gözleri önünde savaş suçu işliyor. Batı ülkeleri, yaşanan tüm vahşeti sadece tribünden seyrediyor. Bütün bunlar karşısında vicdan sahibi olanların, sessiz kalması mümkün değil. Bu anlayışla ilk günden beri Gazze'deki katliamı dünyaya duyurma, Filistin davasının sesi olma gayretinde oldum. Bunları gerek ziyaretler vasıtasıyla gerek telefon diplomasisiyle yürütme gayreti içindeyim. Bunu yaparken sivilleri hedef alan saldırıları hiçbir şekilde tasvip etmediğimizi ve bütün bunları gerek yazılı gerek görsel medya çalışmalarıyla da ifade ettik. 7 Ekim'den bu yana diplomasi ve diyalog kulvarlarını kullanarak insani ateşkesin tesisi için yoğun çaba sarf ettik. Temaslarımızda, ateşkes sağlanmasının, çatışmaların sona erdirilmesinin ve insani yardımların Gazze'ye kesintisiz şekilde ulaştırılmasının önemine vurgu yaptım."
"İslam dünyasının tek vücut, tek ses olması şarttır"
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şimdiye kadar 10 uçak dolusu, yaklaşık 230 ton insani yardım malzemesini, Gazze'ye ulaştırılmak üzere Mısır'a gönderdiklerini belirterek "Sahra hastaneleri, tıbbi ve diğer yardım malzemeleriyle dolu 50 konteyner taşıyan büyük bir gemimiz dün sabah Mısır'a hareket etti ve büyük ihtimalle de yarın sabah bunlar El Ariş'e ulaşmış olacak. Gemimizin El Ariş Limanı'na ulaşması şu anda bütün gayretlerimizin neticesiyle 660 ton malzeme yüklü." bilgisini verdi.
Uluslararası toplumun yaşanan katliamlar karşısında artık icraat üretmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şu değerlendirmelerle bulundu:
"Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bir kez daha işlevsiz kaldığını görüyoruz. 27 Ekim'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ateşkes ve engelsiz insani yardım çağrısı yapan kararın, 121 üye ülkenin 'evet' oyuyla kabul edilmesi umut vericidir. Uluslararası camianın geniş çoğunluğunun yaklaşımını yansıtan bu kararı önemli buluyorum, değerli buluyorum. Kararın hayata geçirilmesi sürecinde, İslam dünyasının tek vücut, tek ses olması şarttır."
Zirvede bu konulara dikkati çektiğini ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, kuruluş nedeni Filistin davası olan İslam İş Birliği Teşkilatı’na büyük sorumluluklar düştüğünün de altını çizdiğini söyledi.
Gerek zirve toplantısında gerek mevkidaşlarıyla yaptığı ikili görüşmelerde, Filistin meselesi çözülmeden normalleşme adımlarının sonuçsuz kalacağını dile getirdiğini aktaran Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bölgemiz, ancak 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen Filistin devletinin vücut bulmasıyla kalıcı barışa kavuşabilir. Bu konuda herkesin elini taşın altına koyması gerektiğine işaret ettim. Gerek Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile yaptığım görüşmede ki düşüncelerimiz mutabık, gerek Endonezya Cumhurbaşkanı Joko Widodo ile yaptığım görüşmede bunları ele aldık. Gerekse Mısır Devlet Başkanı Sayın Sisi ile yaptığım görüşmede yine bunları görüştük. Mısır Devlet Başkanı'nın özellikle Refah Kapısı'nı bütün olumsuzluklara rağmen işletmesi, burayı devreye sokması çok büyük önem arz ediyor. Bu konuda da şu ana kadar yaptığı gayretler takdire şayandır. Kendileriyle de irtibatlarımızı gerek Dışişleri Bakanlarımız gerek İstihbarat Başkanımız, onlar sürdürüyorlar ve biz de sürekli irtibat hâlinde kalacağımızın teyidini yaptık. Türkiye olarak varılacak bir çözümün uygulanması aşamasında garantör sıfatıyla sorumluluk almaya hazır olduğumuzu tekrar dile getirdik. İslam İş Birliği Teşkilatı’ndaki dostlarımızla koordinasyon hâlinde, daha fazla kanın akmaması için üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz."
Zirvede alınan kararların hayırlara vesile olmasını dileyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Türkiye olarak bu sürecin takipçisi olacağız." dedi.
"Riyad'a ortak ses verip ortak çözümler üretmek için geldik"
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin İİT ve Arap Birliği Ortak Zirvesi'nin sonuç bildirisinin ortaya çıkmasında Türkiye'nin tavrına ve diğer ülkelere yönelik bir ikna sürecinin yaşanıp yaşanmadığına ilişkin sorusu üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, öncelikle Riyad'a, Filistin'de yaşanan katliama karşı ortak ses verip ortak çözümler üretmek için geldiklerini vurguladı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın bir gün önce de orada olduğunu ve İslam İş Birliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin Dışişleri Bakanları ile toplantı yaptığını anlatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Bu toplantılarda, sonuç bildirgesinin bütün çerçevesini çizdiler." dedi.
İslam İş Birliği Teşkilatı’nın geleneğinde genelde "kınamak" bulunduğunu, devletlerin, çeşitli nedenlerle çok fazla aksiyona girmediklerini belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Ama geçen Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı'ndan itibaren bizim kafamız ne yapılması gerektiği konusunda netti ve son gelişmelerin detaylı bir biçimde sonuç bildirgesine eklenmesini talep ettik ve kabul ettirdik." diye konuştu.
"Bu argümanlar üzerine bu ağır maddeleri kabul ettiler"
Ülkelerin sonuç bildirgesi için hazırlıklarının bulunduğunu aktaran Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Yaptığımız toplantılarda herkes bu metinlerini tekrar gözden geçirdi. Hemen hemen icrayla ilgili bütün teklifler bizden geldi. Böylelikle zirveye gitmeden önce planladığımız konuların hepsinin nihai metne konulması sağlandı. Gerçekten çok fazla eylem noktası içeren bugüne kadar hiç söylenmemiş, yerleşimcileri terörist olarak tanımlayan hatta jeostrateji üreten bir metin var burada." diye konuştu.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, zirve sonuç bildirisine ilişkin, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İlk defa İsrail'in nükleer silahlarından hareketle bölgede Nükleer Silahlardan Arındırılma Konferansı'nı teklif ediyoruz. Yani olayın hem taktik kısmı var hem stratejik kısmı var. İkisi iyi bağlandı birbirine. Özellikle yardım nasıl götürülecek konusunda daha da ileriye gidildi, 'ablukayı kırma' diye bir ifade konuldu mesela. Diplomatik tanımlamanın önüne çok giderek eyleme yönelik bir tanımlanma getirildi. Üye ülkeler ilk önce bize, 'Ya bunların bir kısmı yapılmazsa niye yazıyoruz biz' dediler. Biz de hep şunu söyledik; ortaya söylemin çıkması lazım ki arkasından eylem gelsin. Bir şey yapmak isteyen bir ülke olursa bu metnin referans noktası olması lazım. Daha da önemlisi, Batı şunu görsün, Filistin'den dolayı onlarla bizim aramızdaki mesafe giderek açılıyor ve bu da onun göstergesi. Bu argümanlar üzerine bu ağır maddeleri kabul ettiler."
İranlılar’ın "Oturdular, konuştular, dağıldılar." şeklinde bir atasözü olduğunu, bunu kendisinin de sıklıkla söylediğini anlatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu bildiri, oturulup konuşulup dağılınan bir zeminde oluşan bir bildiri olmadı. Tam aksine, eyleme geçirilmesi gereken başlıklar var. Hele hele o işgalci yerleşimcilerle ilgili, onları terörist olarak ilan etmek ki, o çok çok önemli. Bir de tabii o ablukayı kırma, yarma hareketi burada büyük bir önem arz ediyor. Nükleer silahlardan arındırma meselesi de çok çok önemli ve bu orada gerek İsrail gerekse İsrail'in arkasında olanları da bir yerde deşifre ediyor. Mesela Macron şu anda değişik açıklamalar yapmaya başladı. Ama sen baştan hemen gittin, ziyaret ettin ve her türlü desteği verecek havasında gözüktün. Ama bu defa buralardaki ölümlerin, katliamın boyutunun çok çok ileri olduğunu söylemek suretiyle, ona karşı o da bir eylem politikası geliştirmenin havasına girdi. Şimdi burada özellikle gerek İslam İş Birliği Teşkilatı ile Arap Ligi'nin bir araya gelerek bu adımı atmış olması büyük önem arz ediyor çünkü iki teşkilatın tarihinde ilk kez böyle bir toplantı gerçekleşti."
Bundan sonra barışı sağlamaya yönelik Türkiye'nin yol haritasının ne olacağının sorulması üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şu anda Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada Filistin'in yanında duran 121 ülkenin kendileri için önemli olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 40 ülkenin çekimser, 14 ülkenin de karşı oyu bulunduğunu, karşı olanların başını da Amerika Birleşik Devletleri'nin çektiğini ifade etti.
"Fakat biz bu 121 ülkeye acaba 40 çekimser ülkeden ne kadar daha ilave edebiliriz meselesine odaklandık." diyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bu ülkelerle telefon diplomasisinin veyahut da görüşmenin söz konusu olabileceğini belirtti.
Endonezya ile görüştüklerini, zaten bu ülkeyle ilgili sıkıntı bulunmadığını dile getiren Cumhurbaşkanımız Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Örneğin çekimser ülkeler arasında Macaristan bulunuyor. Onlarla görüşsek, olumsuz davranmasına rağmen acaba yanımıza çekebilir miyiz? Ayrıca çekimser olanlardan yanımıza çekebilecek olduklarımız var mı, yok mu? Bunun arayışı içindeyiz, şöyle bir gözden geçirelim istiyorum. Bu telefon diplomasisine de Riyad zirvesinden sonra başlayalım istiyorum. Yoğun bir şekilde inşallah buna da başlayacağız. Ayın 28'inde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bize geliyor. Yani bunları sağlayabilirsek bunlar da tabii çok daha farklı bir ses inşallah çıkaracaktır. Türk Devletleri'nde zaten fire yok, orada sıkıntı olmadı.
Rusya-Ukrayna meselesinde Ukrayna'nın yanında duran bugün çekimser olanlarla konuşup 'Bak siz orada Ukrayna'nın yanında yer aldınız, şimdi Filistin'de de binlerce insan öldürülüyor, burada da siz sessiz kalamazsınız. Biz ne Ukrayna ne Rusya'da ayrım yapmadık ve tahıl naklini tüm Afrika'ya, Avrupa'ya biz sağladık. Şimdi sesinizi çıkarın" deme imkânımız olacağını düşünüyorum. Bu adımları attığımızda Afrika ülkelerinden ciddi bir fire vereceğimizi zannetmiyorum. Çünkü Afrika ülkelerinin bize bakışı çok daha iyi. Kaldı ki Mısır ile ilişkileri gayet iyi. Burada inanıyorum ki Katar'ın devreye girmesi de Afrika ülkelerinin bu sürece destek vermesini ciddi manada sağlayacaktır."
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 15 Kasım'da, eşinin, lider eşleriyle toplantısına ilişkin, "Kaç lider eşi gelecek bilemiyorum. Şu anda görüşmeler devam ediyor." ifadesini kullandı.
17 Kasım'da Almanya ziyaretinin bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Bu ziyaretimizde de Batı'ya yönelik bazı mesajlarımız olacak. Veyahut da Batı'nın, Avrupa'nın en güçlü ülkesinin Almanya olması hasebiyle de oradan Avrupa'ya bir ses olur." dedi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, 21 Kasım'daki Cezayir ziyaretini çok önemsediğini vurgulayarak "Çünkü bu ülkeler arasında Cezayir, duruşunu her zaman net ortaya koyabilen bir ülke, Afrika'da tesir alanı geniş bir ülke. Onun için Sayın (Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid) Tebbun ile de bu görüşmeyi çok çok önemsiyorum. İnşallah bu takvimi de başarılı bir şekilde sürdüreceğiz." diye konuştu.
"Avrupa Birliği'nin bu tuzağına kesinlikle düşmeyiz, düşemeyiz"
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bir gazetecinin Almanya ziyareti öncesinde, Avrupa Birliği Komisyonunun yayımladığı 2023 raporuna ilişkin, "Bu raporda özellikle Hamas'la ilgili bir bölüm vardı. Çünkü Avrupa Birliği, yaşanan bu süreçte Hamas ile ilgili, Türkiye'nin açıklamalarından çok ciddi derecede rahatsızlık duyduğunu dile getiriyor. Avrupa Birliği Hamas konusunu, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri denkleminin içerisine sokmaya mı çalışıyor? Son Komisyon raporuna bunun yansımasını nasıl değerlendirirsiniz? Sadece 7 Ekim'de İsrail'e yapılan saldırıdan bahsediyorlar. Bu tutumlarını da nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki sorusu üzerine, şöyle konuştu:
"Her meselede malum Avrupa Birliği'nin, bir defa Türkiye'ye bakışı ne yazık ki ters. Burada da yine o tersliği görüyoruz. Biz Avrupa Birliği'nin bu tuzağına kesinlikle Türkiye olarak düşmeyiz, düşemeyiz. Avrupa Birliği, İsrail'in katliamında insanlık onurunu acaba görebildi mi, buna saygısı oldu mu? Bunları bizim tersten Avrupa Birliği'ne sormamız lazım. Ben Avrupa Birliği üyesi ülkelerden maalesef şu ana kadar bir tavır ortaya koyabilen göremedim. Yeni yeni şimdi çıkmaya başladılar. İşte (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron'un yaptığı son açıklamalar gibi. Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı her ikisi de acaba ne gibi bir tavır içindeler? Bunu Almanya ziyaretinde çok daha net göreceğiz. Ama şu ana kadar onlarda da bir netlik henüz yok.
Avrupa'ya göre uluslararası hukuku kimin ayaklar altına aldığı çok önemli. Şu an itibarıyla Avrupa Birliği'ndeki yaklaşım tarzı, ne yazık ki bizim yaklaşım tarzımızla örtüşmüyor. Fakat Almanya ziyareti birçok şeyleri deşifre edecek diye düşünüyorum. Hamas'la ilgili Avrupa Birliği, aynen İsrail gibi düşünüyor. Ama biz onlar gibi düşünmedik, düşünmüyoruz, düşünemeyiz. Çünkü ben Hamas'a Filistin'deki seçimlerin galibi bir siyasi parti olarak bakıyorum. Onların bakışıyla aynen bakmıyorum. Şimdi oradaki seçimi kazanan bir Hamas var, o zaman bir siyasi parti, öyle bakılıyor. Şimdi ise bizi öyle bir yere getirmek istiyorlar ki 'Hamas bir terör örgütüdür.' diyelim istiyorlar. Hayır arkadaş terör örgütü değildir. Tam aksine topraklarını koruma mücadelesi veren, müdafaa eden, vatanları için savaşan insanlardır. Aramızdaki bakış açısı bu kadar farklı."
"Bunlar sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu"
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Charlie Hebdo olayında, bütün dünya liderlerinin, cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının Paris'te yürüdüklerini, içinde Müslüman ülkelerin liderlerinin de bulunduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:
"Bugün Gazze’de çocuk, kadın, yaşlı hepsini bir araya getirdiğinizde 13 bine ulaştı şu anda ölenlerin sayısı. Böyle bir tablo ortada ama şu anda dünya liderleri özellikle Filistin'deki bu olaylarda hiç sesini çıkarıyor mu? Kalkıp da İsrail'e yükleniyorlar mı? Hayır. Niye? Arkadaşlar şunu artık tespit etmemiz lazım. Burada akan kan, ölenler, şehitler, bunlar Müslüman. Ama orada ölenler, Fransız'dı veya başkalarıydı ama her şeyden önce orada da ölenler insandı. Yani onu da biz değerlendirirken, insan olması açısından bakarak değerlendirdik.
Burada dünya liderleri niye olaya 'Bu kadar insan öldü' diye bakmıyorlar? Bunların içerisinde yavrucuklar, çocuklar var ya. Çocuklar var. Bakıyorsun, beyaz kefene sarmış baba, anne almış kucağına bir taraftan öpüyor bir taraftan çocuğunu mezara götürüyor. Sıra sıra dizmişler. Bunları gördük. Anneleri gördük, çocuğunun cesedini koklayarak öperek onu mezara götürmeye gayret edenleri gördük. Ya bunlar sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bunlardan size bir nasip yok mu? Yok. Çünkü bunlar nasipsiz. Onun için de burada büyük bir trajediyi, büyük bir dramı yaşıyoruz."
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bu dram, bu trajedi karşısında sessiz, eli kolu bağlı kalmanın mümkün olmadığına dikkati çekerek "Çok çalışacağız, gayret edeceğiz ve belki bu olay daha başka gelişmelere vesile olabilir. Bu akşam arkadaşlara, (Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah) Sisi ile yaptığım görüşmeden sonra dedim, şimdi herhalde bir başka kapı açılacak bize. Mısır ziyareti ve bu adımla beraber bölgede neler yapabiliriz? Bunları yerinde konuşmak, görüşmek noktasında bu adımı da inşallah atarız." dedi.
"İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına ilişkin ABD Başkanı Joe Biden ile görüşüp görüşmeyeceğine" ilişkin soru üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, daha yeni buradaydı. Herhalde bizi bundan sonra Biden ağırlar. Benim Biden'ı aramam şık olmaz. Orta Doğu'da, Doğu Akdeniz'de, bölgemizde kilit ülke konumunda olduğumuzu sadece biz söylemiyoruz. Bu coğrafyada Türkiye'ye rağmen bir girişimde bulunmak, plan yapmak mümkün değil. Bizim durduğumuz yer, takındığımız tavır, değerlerimiz ve ilkelerimiz bellidir. Bizim çabamız insan hayatını korumak, barışı sağlamak, savaşları sonlandırmak ve masumların gözyaşlarını silmek içindir." diye konuştu.
Tüm kriz bölgelerine yönelik bir çözümlerinin, hamasi söylemlerden tamamen arındırılmış ve derde derman reçetelerinin olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bunları dinlemek isteyenlere anlattıklarını, kendilerini anlayabileceklere ulaştıklarını belirtti.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Bizim durduğumuz yerin kıymetini anlayabilecek herkese kapımız açıktır. Samimi çözüm için bizimle irtibat kurmak isteyen herkesle bugüne kadar olduğu gibi konuşmaya ve insanlığın itibarını kurtarmak için çabalamaya devam edeceğiz. Sorunun çözümü için en uygulanabilir önerileri sunan ülke Türkiye. Bölgedeki krizlerin, sorunların çözümü için kilit ülke Türkiye. Coğrafyamızdaki tüm ülkelerle görüşebilen, çatışan savaşan tarafları aynı masada toplayabilen tek ülke Türkiye." şeklinde konuştu.
"Nihayetinde Filistinliler ve tüm mazlumlar kazanacaktır"
Ekonomik İş Birliği Teşkilatı 16'ncı Zirvesi dolayısıyla bulunduğu Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile görüştüğü hatırlatılarak "28'inde de Reisi'nin buraya geleceğini şimdi sizden öğrenmiş bulunduk. Gazze konusunda İran'la ortak adımlar atılabilir mi?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Atılmaması için hiçbir sebep yok. Tüm mesele bu ortak adımları atarken öyle adımlar atalım ki yani affınıza sığınıyorum hem nalına hem mıhına olmasın. Netice alıcı adımlar atalım ve bu adımları atarken duygusallıktan uzak, uluslararası diplomasiyi harekete geçirecek ve bütün bunları yaparken de gerek İran halkına gerek Türkiye halkına burada mesajlar verebilelim. Eğer bunu başarabilirsek bu, tabii çok çok isabetli olur."
Filistinliler’in, Gazzeliler’in ayni ve nakdî ihtiyaçlarının bulunduğunu dile getiren Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şunları kaydetti:
"Burada acaba yakıt sıkıntısını nasıl gideririz? Jeneratörler hastanelerde çalışmıyor, böyle bir durum var. Devreye sokulması gereken en önemli ülke malum, İsrail üzerinde etkisi olan Amerika. Şimdi Amerika'nın üzerine Dışişleri Bakanım muhatabıyla gidiyor. Biden'a da biz aynı şekilde bunu söyleriz. Tabii Biden'la görüşmede İran'ın devreye girmesi zaten söz konusu değil ancak biz Biden'la görüşmede bunları onlara iletiriz, söyleriz ve bütün bunlarla birlikte şunu ifade etmemiz lazım: Gazze, bir defa Filistin halkının toprağıdır. Amerika'nın bunu kabullenmesi lazım. Eğer 'Gazze, Filistin halkının değil de kalkıp hayır bu işgalci yerleşimcilerin veya İsrail'in toprağıdır' diye bir yaklaşım Biden'da varsa zaten anlaşmamız mümkün değil.
Şimdi kuzeyden güneye sürüklediler. Kuzeye dönüş şu an itibarıyla ne yazık ki söz konusu değil ve ciddi sıkıntı var. Bunun da önünü açmak lazım. Burada bir taraftan Mısır'la görüşmeler yapıp bir taraftan Körfez ülkeleriyle görüşmeler yapıp Amerika'yı bizim baskı altına almamız lazım. Amerika'yı baskı altına alarak Amerika'nın İsrail'e baskısını artırması lazım. Batı'nın İsrail'e baskısını artırması lazım. Hangi Batı ülkesiyle Körfez ülkeleri eğer ilişki hâlindeyse oraya yapacakları baskıyla İsrail üzerindeki etkilerini arttırmak lazım."
Ateşkesin sağlanmasının Türkiye için hayati derecede önemli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, ateşkesi sağlamakla da işin bitmeyeceğini, aksine daha da yoğunlaşacağını söyledi.
Gazze'deki yaraların sarılması için bölge ülkelerinin dayanışmasının çok önemli olacağının altını çizen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Gazze'nin altyapısının ayağa kaldırılmasından enkaza dönen yerleşim yerlerinde yeniden yaşamın başlamasına kadar yapılacakların bulunduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Akan kanın durması, sivil ölümlerinin son bulması için İran ya da başka devletlerle atılacak her adımı görüşmeye, harekete geçmeye hazırız. Diğer yandan bu savaş, Hilal-Haçlı Savaşı'na dönmeyecek çünkü bu savaş iyi ile kötünün, yalan ile hakikatin, mazlum ile zalimin, hak ile batılın savaşı hâline gelmiştir. Nihayetinde inanıyorum ki iyiler, hakikatin yanında saf tutanlar, mazlumlar ve hakkın savunucuları yani Filistinliler ve tüm mazlumlar kazanacaktır." diye konuştu.
"Topraklarımız, tarih boyu nice büyük barışlara beşiklik etmiştir"
Bir gazetecinin "(İsrail-Filistin çatışmasının sonlandırılmasına ilişkin) Barış Konferansı adımı atmayı planlıyorsunuz. Konferanstan tam olarak beklentiniz nedir?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bunun çözüm önerilerinden biri olduğunu belirtti ve şöyle devam etti:
"Bu konuyla ilgili olarak şu anda dayanışma hâlinde olduğumuz, meseleleri konuşabileceğimiz, çözebileceğimiz ülkelerle bu adımı atmanın planlarını yapıyoruz. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımız çalışmalarını daha da geliştiriyor. Bu da muhataplarıyla çok daha farklı bir zemine inşallah taşıyacak. Tabii biz, 'Adil bir barışın kaybedeni olmaz.', bunu başından beri hep söyledik, söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz çünkü buna samimiyetle inandık, inanıyoruz. Savaşan taraflar dâhil bölgede tüm aktörlerin katılacağı bir toplantıdan daha fazla barışa hizmet eden bir zemin olamaz. Bunları sağlamaya gayret edeceğiz ve topraklarımız tarih boyu nice büyük barışlara beşiklik etmiştir. Bunu bundan sonra da devam ettirmek bizim boynumuzun borcudur. Bunu yapabilecek güçteyiz. İnsan gücü olarak bizde var, beyin gücü olarak bizde var. Bu noktada herhangi bir sıkıntımız söz konusu değil ve geçmişimiz karanlık değildir. İslam İş Birliği Teşkilatı’yla Arap Ligi’nin işte dün birlikte yaptığı çalışmada ortaya çıkan tablo görünüyor. Bütün mesele demek ki işin içerisinde olunca bir şeyler değişiyor. İnşallah bu barış konferansında da böyle bir neticeyi alabiliriz."
"Çekimserleri dahi adeta yanımızda hissettim"
"7 Ekim'den bu yana insanlık ve küresel vicdan adına sergilediğiniz duruşunuzu ikinci bir 'One minute' olarak değerlendirebilir miyiz? Sizce Orta Doğu'da bundan sonra ne olacak, ne değişecek?" şeklindeki sorular üzerine Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Davos'taki konunun İsrail tarafından o dönemde yine çocukların öldürülmesiyle ilgili olduğunu hatırlattı.
"Samimiyetle oluşmuş ve insanlığın adeta vicdanı olmuştu ve ben ondan sonra dedim ki: 'Bu, Davos'a son gelişimdir.'" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şunları söyledi:
"Dedim, 'Bir daha ben Davos'a gitmem.' O kapıyı kapattım. O zat da zaten artık ortalıktan kayboldu, yok ama Allah ömür verdi, bu zat ise burada… Şimdi de aslında kurduğumuz her cümle, attığımız her adım insanlık görevimizi yerine getirmek için. Filistin'de yaşananları görmezden gelmek, onların çığlığını yok sayıp yüz çevirmek, bizim için imkânsızdır. O zaman Davos'ta da şimdi dünyanın çeşitli yerlerinde de bu vicdan çağrısını dillendirmiyor olsaydık bu tutum, kendimizi inkâr anlamına gelirdi."
İsrail'in, son Gazze saldırılarıyla uluslararası kamuoyunun desteğini yitirdiğini belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Ülke yönetimleri, emperyalist çıkarları doğrultusunda İsrail yönetimiyle kucaklaşma yarışına girse de toplumların nezdinde İsrail, artık bebek katili bir ülkedir." dedi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bundan sonraki süreçte de atılacak adımlarda dikkat edilmesi gereken hususlar bulunduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
"Kesinlikle yani tükürdüğümüzü yalamamak gerekir çünkü burada da nasıl bir vicdan çağrısını o zaman yaptıysak bugün yine aynı şekilde bir vicdan çağrısı yapıyoruz. Vicdanlara sesleniyoruz. Herhalde bu insanların tamamı vicdansız değil. Tamamı vicdansız olsa 121 ülke burada, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bizim gibi düşünmezdi hatta ben çekimserleri dahi adeta yanımızda hissettim. Onun için ne yapacağız? Markajımızı devam ettireceğiz. Adam adama markaj, alan markajı yapacağız çünkü bu topraklarda özellikle yıllar önce atılmış fitne tohumları var. Bu fitne tohumlarını temizlememiz lazım. Bunu da yapar mıyız? Ben yapacağımıza inanıyorum ve bu güç, bu kalite, bu kapasite bölgede diğer ülkelerde de var fakat hepsinde endişe var ve bu endişe ortadan kalkmalı. 'Türkiye, böyle düşünüyorsa biz de aynı şekilde bu adımı atabiliriz.' dedirtmemiz lazım."
Bölgedeki çatışmaların, savaşların, ihtilafların ve gerilimlerin tek panzehrinin birlik olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Bir olur, iri olur ve diri olursak bölgemizdeki ateşler bir bir söner. Yangın yerine dönen bu coğrafya geçmişte olduğu gibi gül bahçesi, medeniyet güneşi hâline gelir. Bütün farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek bir kenarda tutup ortak müştereklerimizi ön plana çıkartırsak emin olun bütün sorunlarımızın çözüm yoluna girmeye başladığını görürüz. Bölgemiz, on binlerce kilometre öteden gelerek burada güç devşirmek isteyen ülkelerden bir an önce kurtulmalı." dedi.
Bir gazeteci Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a, yıllar önce Birleşik Milletler Genel Kurulu’nda "Dünya 5'ten büyüktür." dediğini anımsatarak "Suriye, Ukrayna ve şimdi de Filistin'de yaşananlar karşısında aslında teziniz doğrulandı. Yani BM iyi bir duruş sergileyemedi. BM'nin daha işlevsel hâle gelmesi için somut olarak ne olmalı?" sorusunu yöneltti. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, soruya şu yanıtı verdi:
"Her şeyden önce dünyanın beşten büyük olduğunu kabullenenler bu 121 ülke oluyor. Ortaya koydukları tavırla dediler ki 'Evet dünya beşten büyüktür.' 121 ülke 'Bak biz sizin gibi düşünmüyoruz, biz burada adaletin yanında, daha adil bir dünya mümkündür anlayışıyla adım atıyoruz ve oylarımızı İsrail-Filistin arasındaki bu adeta savaşta, mazlumların yanında yer almak suretiyle tavrımızı koyuyoruz.' dediler. Bu bana göre önemli bir sınavdı. Fakat şimdi yine diyorum. Bu işi devam ettirmemiz ve daimi üyeler de dâhil bu 194-195 ülkenin burada adeta yanımızda yer aldığını görmek, ona göre adımları atmamız gerekiyor. Çünkü Birleşmiş Milletler’in kuruluş amacı işlevsiz bir duruma şu anda gelmiş vaziyette."
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin dahi şu anda bir netice alamadığını ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yani bir tane üye orada ters davransa hiçbir şey yok. Şimdi bunları bizim Birinci Dünya Savaşı sonrasına değil, sıfırdan başlayacak bir adımı önce ülkelere kabul ettirmemiz lazım ve hep birlikte de bu adımın atıldığını bütün dünyanın görmesi lazım. Barışı korumak üzere kurulmuş bir uluslararası yapının ardı ardına çıkan savaşları seyretmesi ne anlama geliyor? Birleşmiş Milletler’in de günün sonunda dağılıp tarihe karışmaması için revize edilmesi, adaletsiz yapısının değiştirilmesi ve yaptırım gücü olan, işlevsel, hatta caydırıcı bir yapı kazanması şarttır.
Birleşmiş Milletler’in ve diğer uluslararası örgütlerin işlevsiz olduğunu, ölen Müslüman olduğunda körleştiğini bir kez daha gördük. Küresel sistemin adaletsizliği, uluslararası kuruluşların güçten yana olduğunu, 5 ülkenin menfaatleri doğrultusunda küresel nizama yön verdiklerini hep söyledim, söylemeye devam edeceğim. Dünyanın beşten büyük olduğunu söylediğimizde bazıları bunu kuru bir slogan zannediyor. Bu aslında bir adalet manifestosudur."
Kendini güncellemeyen, yenilemeyen hiçbir yapının yeni dünya düzeninde varlık gösteremeyeceğini belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan bir yapının da güncellenmesi artık elzemdir. Birleşmiş Milletler’deki daimî üyelik ve veto sistemi değiştirilmeli. Dünyanın geleceği, halkların yaşamları veto hakkına sahip 5 ülkenin insafına bırakılamaz." dedi.
"Dünyada kimin hayatta kalacağına, kimin öleceğine, kimin kıtlığa mahkûm olacağına, kimin zengin ve refah içinde bir yaşam süreceğine beş ülkenin karar vermesi kadar saçma bir şey olabilir mi?" diyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, beş ülkeden birinin "savaş olsun" derse diğer bütün ülkelerin elinin kolunun bağlandığını kaydetti.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Beş ülkeden biri 'Bu benim himayemde, buna dokunamazsınız' derse himaye edilen ülkenin terörist yöntemleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi zemininde meşru sayılıyor. Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in de dediği gibi 'Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.'" diye konuştu.
"Siyasi ve stratejik iş birliklerini her geçen gün artırıyoruz"
Birleşmiş Milletler sisteminin bir noktada tıkandığını, bir taraftan da dünyada çok ciddi kriz alanları bulunduğunu ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bu konulara eğilecek, etkin çözümler bulabilecek uluslararası kuruluşlara ihtiyaç bulunduğunu söyledi.
Bu noktada Türk Devletleri Teşkilatı’nın öne çıkmaya başladığını belirten Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Türk Devletleri Teşkilatı bundan sonra küresel ve bölgesel tıkanıklıklarda daha ön planda olacak diyebilir miyiz?" sorusuna, "Bizler Türk Devletleri Teşkilatı’nın güçlenmesini, birlik içinde gücünü ortaya koymasını bu nedenlerle de istiyoruz. Uluslararası kuruluşlara örnek olacak kararlar almalı ve bölgesel, küresel sorunlara somut çözümler üretmeliyiz." yanıtını verdi.
Teşkilatın en son "Türk Devri" teması ile toplandığını ifade eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Türk Devri" söyleminin aslında bütün bunları da kapsadığını söyledi.
Her alanda verecek güçlü mesajlar olduğunu, bundan sonra da Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlara örnek olacak adımlar atmak için çabalayacaklarını dile getiren Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu nedenle bizler Türk Devletleri Teşkilatımızı 21. yüzyılın parlayan yıldızı olarak tanımladık. Siyasi ve stratejik iş birliklerini her geçen gün artırıyoruz. Teşkilat üye ülkeleri olarak ekonomiden politikaya, kültürden turizme, eğitimden spora kadar birçok alanda iş birliği yapıyoruz. Türk devletleri olarak birliğimizin, beraberliğimizin ve kardeşliğimizin perçinlenmesi sadece teşkilatımıza değil, dünyaya da bir anlamlı yol açacaktır. Savaşları, yıkımları, küresel felaketleri, politik açmazları seyreden değil, kapsamlı olarak değerlendiren, uygulanabilir ve sürdürülebilir çözümleri yol haritalarına dönüştürebilen bir teşkilattan söz ediyoruz. Birlikten doğan gücümüzün etkisiyle de uluslararası meselelerde söz sahibi olacak ve insanlığa anlamlı çıkış yolları sunabiliriz. Çünkü biz barış ve istikrara katkı yapan, küresel meselelerin çözümünde öncü rol oynayan bir Türk dünyası hedefliyoruz."
"Bireysel başvuruyla ilgili yasal düzenlemeye gitmek zor bir olay değil"
"Son birkaç gündür devam eden yargıyla ilgili tartışmalar var. Siz bir hakem rolü oynayabileceğinizi, iki tarafla da görüşebileceğinizi söylediniz. Acaba öncelikle hızlı bir şekilde yetki çatışmalarının önüne geçmek adına bireysel başvuru konusunda yasal düzenlemeye gidilebilir mi? Yargı kurumlarının başkanlarıyla görüşecek misiniz?" sorusuna Cumhurbaşkanımız Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Yani bireysel başvuruyla ilgili yasal düzenlemeye gitmek zor bir olay değil. Bütün iş Cumhur İttifakı'nın alacağı karara bağlı, atacağı adıma bağlı. Fakat bireysel başvuruyu hallettikten sonra iş bitmez. Bundan sonra bu bireysel başvurunun dayandığı kapı neresi olacak? Yine Anayasa Mahkemesi olacak. Önce Anayasa Mahkemesi’nin buna hazır hâle gelmesi lazım. Zira birçok yasal düzenlemeler Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor, Anayasa Mahkemesi’nde ters yüz ediliyor. Burada da parlamento böyle bir kararı alır ama bu karar Anayasa Mahkemesi tarafından ters yüz edilirse bu zaman kaybından başka bir şeye yaramaz. Onun için parlamento şu anda malum plan bütçe çalışmalarına devam ediyor. Ama bireysel başvuruyla ilgili olarak bunu zamanında Anayasa Mahkemesi’nin çalışmalarına hız kazandırır diyerek çıkarttılar. Şu anda bir öğrendim, dedim ne kadar bireysel başvuru var? Yanıt 130 bin. Demek ki Anayasa Mahkemesi’nin çalışmalarını hızlandırma hedefini sağlamamış maalesef. Bunların üzerinde durmak, hayali davranmamak lazım.
Tabii en son Yargıtay Başkanı’nın yaptığı açıklama, bu da tabii manidar. Bir önceki seyahatimizde ben bir ifade kullanmıştım. Demiştim ki Yargıtay üyeleri sadece hukukçulardan oluşuyor. Ama Anayasa Mahkemesi üyelerinin içinde hukukçular olduğu gibi bunların yanında valiler vardır, bunların yanında iktisatçılar vardır, sosyologlar vardır, vesaire. Böyle de olması zaten gerekir. Ama misyonu noktasında ağırlık nerededir? Yargıtay'dadır. Orada Anayasa'dan tutun, ticaret hukukuna, iş hukukuna varıncaya hepsi Yargıtay'da. Buradaki kavganın tarafı olacak hâlim yok, o ayrı bir şey. Ama işin hakemliğine gelince bu hakemliği yapmada tabii bize görev düşebilir. O da bize yine Anayasa'nın yüklediği bir görevdir Cumhurbaşkanı olarak. Temennimiz odur ki tabii böyle bir gerilim olmasaydı. İki yargı kurumunun başkanlarıyla görüşme konusuna gelirsek. Gerekirse her ikisiyle de görüşürüm. Yargıtay Başkanı'yla zaten görüştük. Anayasa Mahkemesi Başkanı'yla da gerekmesi hâlinde görüşürüz. Görüşmemek diye bir şey söz konusu değil."