Yükleniyor...

Genel Başkan Yardımcımız, Ekonomi İşleri Başkanımız Sayın Nihat Zeybekci, Bloomberg’den Fırat Kozok’la bir röportaj gerçekleştirdi

 

Genel Başkan Yardımcımız, Ekonomi İşleri Başkanımız Sayın Nihat Zeybekci, Türkiye’nin mevcut ekonomi politikasına, faiz artışlarına, Kur Korumalı Mevduat’a, Körfez ülkeleriyle ticarete ve Türkiye ile İsrail’in ticari ilişkilerine ilişkin yöneltilen soruları yanıtlarken, faiz artırımında Türkiye’nin önünde alan olup olmadığı sorusuna “Var ama şu anda pek de fazla değil. Yani oradaki bolluğumuz, rahatlığımız pek de fazla değil” yanıtını verirken, enflasyonla mücadele için üretimi artıracak önlemlerin hızla devreye alınması gerektiğini söyledi.

Sıkılaşma politikasında neredeyiz, amaca ulaşıldı mı, bundan sonra ne yapılması gerekir?

“Şimdi, öncelikle şu anda alınan ekonomik tedbirler ve kararlar, alınması gereken kararlar. Bunun için de son derece doğru buluyorum. Ama önce enflasyonu tanımlamamız lazım. Enflasyonu tanımlayıp bir de enflasyonun gerçek sebebini bulmamız lazım. Enflasyonun gerçek sebebi talep fazlalığı mı, yoksa arz eksikliği mi? Arzla ilgili artışları sağlamazsanız, istihdamı ve büyümeyi de eş zamanlı bir şekilde yukarı doğru çekemezsiniz. Enflasyonla mücadeleyi sadece parasal tedbirlere bırakıp talep daralması şeklinde yaparsanız bu, enflasyonla mücadelede isabetli bir süreç olmaz. Geçici olarak enflasyonla mücadele ederseniz, kalıcı olarak enflasyon yine yerinde durur. Ne yaptık biz? Yüzde 8,5’tan, yüzde 45’e kadar faizleri artırdık. İnsanların enflasyonist ortamdaki o çok doğal tepkileri, paranın değerini korumak. Parası çok olanlar için gayrimenkule doğru bir yönelme olur. Orta seviyede olanlar için otomotive, biraz daha aşağıda beyaz eşyaya ve diğer ürün gruplarına. Veya bu, dolarizasyonu da artırabilir veyahut da altın talebini artırabilir. Biz ne yaptık? Faiz artırdık. Dedik ki ‘Buralara gitme, gel para piyasalarına dön, finans piyasalarına, bankacılığa, mevduata dön’ Bunun bir karşılığı oldu mu? Evet, oldu.”

Beklediğiniz oranda karşılığı oldu mu?

“Onu bu işin teknik bölümündeki arkadaşlara bırakalım, onların sahası çünkü. İstenen seviyede oldu mu? Mevduatların artışını görüyoruz. Dikkate değer bir artış var. Diğer taraftan zaten bunun sonucu olarak da mevduat faizlerinin aşağı yönlü bir hareketini görüyoruz. Şimdi bunun arkasından da kredi faizleri ile ilgili bir olumlulaşmayı görebiliriz. Ama siz talep daralması yönünde adım attığınız zaman, talep daraldığında talebi olmayan ürün üretilir mi? Üretilmez. Bu, üretimde daralmaya yol açar. Üretimde daralma istihdamda daralmaya yol açar, istihdamda daralma nedeniyle satın alma gücünde bu sefer reel anlamda aşağı yönlü bir hareket olur ve bu, tekrar durgunluk ve küçülme ile riskleri de beraberinde getirir. AK Parti Ekonomi İşleri Başkanı olarak söylüyorum, sonuçta ekonomi yönetimimiz tamamen bizimle hiyerarşik, organik bağı olmayan bir yapımız var. Burada eş zamanlı olarak, yani talep daralması yönünde atılan adımlarla beraber nokta atışı şeklinde üretimi artıracak tedbirleri de eş zamanlı bir şekilde getirmemiz lazım.”

Mevcut politikanın üretimi durdurma noktasına geldiğini düşünüyor musunuz, yoksa Türkiye’nin önünde hala bu politika için alan var mı?

“Var ama çok değil. Yani var ama şu anda pek de fazla değil yani oradaki bolluğumuz, rahatlığımız pek de fazla değil.”

Yani Cumhurbaşkanının faiz duruşunda ya da partinin siyasi duruşunda aslında bir değişiklik yok?

“Bu sadece bir inanç meselesi de değil. İnsanların haksız bir şekilde paradan para kazanmasını kim kabul eder ki? Ama diğer taraftan enflasyonu da unutmamak lazım. Türkiye’nin realitesini de unutmamak lazım. Enflasyon tek haneli rakamlara düştüğünde; üretimin ve büyümenin, ihracatın ve istihdamın her biri artış yönünde yoluna devam ettiğinde Türkiye kolaylıkla yatırımcısına, belirlediği yerde, belirlediği stratejik sektörlerde sıfır faiz zaten uyguluyor ve uygulamaya da devam eder.”

Önümüzdeki dönem için somutlaşan bir önlem paketi var mı?

“Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda değerlendirdiğimiz şey şu; şu anda Türkiye’nin seçimsiz minimum 4 yıllık bir sürece girmesini bir şans olarak görüyoruz. Mayıs seçimlerinden önce bazı şeyleri gördük, maalesef siyaset kurumunda, özellikle iktidara gelme ümidi son derece zayıf olan muhalefetin söylemleri siyaseti yoldan çıkarıyor. Yani milyon defa EYT dediğiniz zaman Türkiye ekonomisi için, Türkiye’nin geleceği için, gelecek nesiller için hiç kimsenin doğru demediği bir şeyi yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bugün Türkiye’de kime sorarsanız sorun ‘EYT doğru bir adım mıydı?’ diye, herkes diyor ki ‘iyi değil’. Peki, niye attık bu adımı? İşte burada doğru platformda siyaset yapılmalı. Fakirlikle, yoksullukla veya dar gelirle mücadele maaşları arttırarak, ücretleri arttırarak, daha çok şey dağıtarak çözülseydi bugün dünyada fakir ülke olmazdı. Yani yoksul insan olmazdı.”

Kur Korumalı Mevduat’ta çıkış hızını nasıl görüyorsunuz?

“Tabii o tamamen finans yönetimimizin, ekonomi yönetimimizin teknik bir konusu. Kontrollü bir şekilde oradan çıkmamız gerektiğini onlar da söylüyor zaten. Çünkü gereksiz bir maliyet bu. Benim hep söylediğim bir şey vardır: Dokunmamak lazım, müdahale etmemek lazım. Piyasa kendi katlanacağı maliyetlerle bunların dengesini kurmalı. Piyasanın, ekonominin, reel ekonominin kendi katlanacağı bu fiyatları siz, o maliyetleri alıp da Hazine’nin üzerine getirdiğiniz zaman, Hazine’nin yapması gereken birçok diğer faydalı görevlerden Hazine’yi alıkoyuyorsunuz.”

Türkiye yaklaşık 7 aydır Körfez sermayesini tartışıyor. Yaz aylarında oluşan pozitif hava yavaş yavaş yerini kuşkulara bırakıyor. Süreç takviminde mi ilerliyor, yoksa biraz sarkma mı var?

“Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımlar ve finans piyasalarına yatırımlar diye ikiye ayırırsak, doğrudan yabancı yatırımlarda Körfez’in payı %10’un altında, dünyanın geri kalanı %90’ın üzerinde. Finans piyasalarında da böyle. Yani orada Türkiye zaten öyle ‘aman aman acil koşturun’ şeklinde bir finans yapısına da sahip değil. Cari açığımız belli, bütçe açığımız belli. Bu sene de bütçe açığı vereceğiz. Ondan sonraki senelerde otomatik olarak deprem çıktığı zaman dünya standartlarının çok üzerinde bir bütçe tablomuz olacak. %1,7’yi (2023 deprem harcamaları hariç bütçe açığı/GSYH oranı) diğer tüm ülkelerle kıyasladığımız zaman hakikaten burada gayet iyiyiz. Dış ticaret açığımız, ihracat artı hizmet gelirleri dediğimiz zaman hemen hemen başa baş noktasına geliyor. Diğer taraftan şunu söyleyeyim; dünyadaki tüm ilişkiler karşılıklı menfaatlerin her iki taraf içinde zirvede buluştuğu yerde sürdürülebilir. Eğer bizim menfaatimiz aykırı ise biz ‘aman aman Türkiye’ye gelin’ diye kimsenin peşinden gittiğimiz de yok. Türkiye olarak biz kendimize biraz haksızlık yapıyoruz. 12 bin dolar milli gelir seviyesi olan, dünyanın satın alma gücü paritesine göre 11’inci büyük ekonomisi işte. Diğer taraftan G-20 üyesi olan bir ülke, dünyanın 18’inci büyük ekonomisi olan bir ülke. Dünyaya bu çerçevede baktığımız zaman 12 bin dolardan önümüzdeki onlu yıllarda 30 bin dolara, yani 3 katına yakın bir artışı dünyada hangi ülke vaat ediyor? Türkiye, önümüzdeki süreçte, bu 10 yılda milli gelirini ikiye, üçe katlayabilecek hedefi gösteren bir ülke.”

İsrail-Filistin savaşı başladığı günden bu yana Türkiye’nin İsrail’le ticari ilişkileri tartışma konusu. Türkiye’nin İsrail’i ihraç yapılacak ülkeler listesinden çıkartabileceği yönünde İsrail medyasında haberler yer aldı. Türkiye bu konuda ne yapacak ya da ne yapmalı?

“Mısır’la tatsız bir süreç yaşandı. Türkiye ile Mısır arasında serbest ticaret anlaşması var. Türkiye’nin Mısır’da milyarlarca dolarlık doğrudan yatırımları var ve aramızdaki ticaret hacmi de benim hatırladığım kadarıyla 10 milyar doların üzerinde. İsrail’le bizim serbest ticaret anlaşmamız var. Yani bakın, bunu şöyle demek istemiyorum. İsrail, Gazze’de bugün bir insanlık suçu işlemektedir. Gazze’de bir soykırım yapmaktadır. Bunun tartışılacağı veya bunun cezasını verecek bir ülke de yok. İnsan hakları, Birleşmiş Milletler, diğer bütün platformlarda bu süreç şimdi belki karşılık bulmadı ama önümüzdeki yıllarda mutlaka bunun hesabı insanlık tarafından sorulacak. Ama diğer taraftan İsrail, Türkiye ile arasındaki ticaret hacmi veyahut ticari ilişkiler bundan etkilenmez demek o kadar da değil. Ama normal anlaşmalar seviyesinde hiçbir şey değişmez ve ticaret devam eder.”

join us icon
SEN DE ARAMIZA KATIL Gücümüze Güç Katalım.