"Yabancı odakların ortaya attığı Türkiye'ye dönük, kısıtlayıcı ve belirli bir alana sıkıştırmayı amaçlayan propagandaları, siyasi parti iddiası olarak gündeme getiriyorlar”
Genel Başkan Yardımcımız ve Parti Sözcümüz Ömer Çelik, gündeme ilişkin sorularını yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yarın yapılacak AK Parti 30. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na ilişkin bilgi veren Çelik, Kovid-19 salgını döneminde yapılamayan kampın, salgında gelinen aşama neticesinde gerçekleştirileceğini belirtti.
Çelik, kampın AK Parti'nin bir geleneği olduğunu söyleyerek, kampta stratejik gündemlerinin bulunduğunu, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın açılış konuşmasının ardından parti faaliyetleri ile Meclis faaliyetlerinin değerlendirilmesinin yanı sıra bazı bakanların sunumlar yapacağını anlattı.
Çevre, Şehir ve Kültür Başkanlığının 5 Haziran Çevre Haftası dolayısıyla kampta çeşitli faaliyetler düzenleyeceğini vurgulayan Çelik, çevre konusundaki söyleşilerin olduğu bir podcast'in sürekli olarak yayımlanacağını bildirdi.
Otel içerisinde, küresel ısınma ve karbon ayak izi konusunda duyarlılıklar oluşturmak üzere bazı düzenlemeler yapıldığını ifade eden Çelik, otelde kalacakları üç gün süresince, "sıfır atık" politikasını sürdüreceklerini, geride mümkün olduğu kadar az karbon ayak izi bırakmaya çalışacaklarını kaydetti.
Çelik, "Ayrıca her bir arkadaşımız adına birkaç tane fidan dikilecek. Böylece siyasi kampımızla çevre faaliyetini birleştirmiş olacağız." dedi.
"Kes, kopyala ve yapıştır"
CHP Genel Başkanlığının "köklü bir partinin genel başkanlığı" olduğunu söyleyen Çelik, "Fakat gördüğüm kadarıyla orayı bir tercüme odasına dönüştürmüş Sayın Kılıçdaroğlu. Tercüme odasından kastım da şudur: Bazı iddialarda bulunuyor, bu iddiaları birkaç ay evvel yabancı basında izliyoruz." diye konuştu.
Yabancı muhataplarından duymadıkları, dolaylı haberler olarak gündeme gelen konuların bir siyasi parti faaliyeti olarak gündeme getirildiğini belirten Çelik, "Ne yapıyorlar? Kes, kopyala ve yapıştır. Yabancı birtakım odakların ortaya attığı Türkiye'ye dönük, kısıtlayıcı ve belirli bir alana sıkıştırmayı amaçlayan, Türkiye'nin meşru aktiviteleri üzerinde şaibe oluşturmaya çalışan birtakım propagandaları burada bir siyasi parti iddiası olarak gündeme getiriyorlar. Bu tabii ki CHP Genel Başkanlığı makamı için üzücü bir şey. Orayı bir genel başkanlık makamı olmaktan çıkarıp, bir tercüme odasına dönüştürmüş durumdalar." ifadesini kullandı.
Çelik, Kılıçdaroğlu'nun Merkez Bankasına yönelik iddialarına ilişkin, "Birtakım şeyler söylüyor. Halbuki Merkez Bankasının ekranlarında ve raporlarında açıkça görülebilecek, Merkez Bankası tarafından şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılan aktiviteleri gizli, şaibeli ve arkasında başka şeyler olan unsurlar gibi göstermeye çalışıyor." dedi.
"Saçma sapan yaklaşımlar"
Kılıçdaroğlu'nun dış politika söylemlerine ilişkin eleştirilerde bulunan Çelik, şöyle konuştu:
"NATO konusundan tutun da Suriye konusuna kadar müthiş bir dış politika konusunda bilgisizlik ve savrulma var. Yani çok temel birtakım alfabe düzeyindeki yapılmaması gereken hataların bile yapıldığı bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı sürekli olarak birilerinden talimat almakla nitelemeye çalışıyor. Halbuki kendisi de biliyor ki bütün dünya da zaten ortaya koyuyor ki Cumhurbaşkanımız herhangi bir şekilde yönlendirmeye hiçbir bağlamda ve hiçbir zeminde açık birisi değildir. Yani müzakere eder, karşılıklı olarak ortak bir nokta bulmaya çalışır ama Türkiye'nin milli güvenliği ve milli çıkarları söz konusu olduğunda Türkiye'nin müstakil bir ülke olarak karar vermesine önderlik eder. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımıza dönük olarak 'Birilerinden talimat alıyor, birilerinin yönlendirmesiyle karşı karşıya' gibisinden yaklaşımlar saçma sapan yaklaşımlar."
Ömer Çelik, Kılıçdaroğlu'nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yönelttiği sorulara cevap verdiğini hatırlatarak, "Kılıçdaroğlu'nun 'Ben sorulara cevap verdim' dediği şey aslında 'Şimdiye kadar ortaya çıkan bu şüpheleri teyit ediyorum, terör konusundaki yanlış bir değerlendirmede bulunduğumu teyit ediyorum, Türkiye'nin milli güvenliği konusunda milli çıkarları konusunda yanlış bir yerde durduğumu, yanlış bir değerlendirmede bulunduğumu bir kere daha itiraf ediyorum yaklaşımıdır'. Yani 'Ben sorulara cevap verdim' dediği şey Sayın Kılıçdaroğlu'nun, aslında 'Ben itiraf ediyorum' yaklaşımından başka bir şey değildir." ifadesini kullandı.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in açıklamalarının sorulması üzerine Çelik, şunları kaydetti:
"ABD Kongresinde gitti bir açıklama yaptı ve üst üste Türkiye'yi hedef alan, Türkiye gibi bir NATO ülkesinin milli güvenliğiyle ilgili ihtiyaç duyduğu silahların ve uçakların Türkiye'ye verilmemesini öneren bir yaklaşım ortaya koydu. Burada tehlikeli olan şu tabii: Avrupa Birliği'nin düştüğü hataya NATO'yu da düşürmeye çalışıyorlar. Avrupa Birliği ne zamandır Yunan-Rum ikilisinin peşinden gitmeye başladı. Avrupa Birliği bir siyasi ilkeler birliği olmaktan çıktı, tipik bir mahalle dayanışmasına dönüştü. Şimdi Ege'deki kuvvet dengesini bozulmamasını güya Miçotakis öne sürerek NATO'nun en önemli ülkesini Türkiye'yi zayıflatma girişiminde bulunabileceğini düşünüyor. Üstelik Rusya ve Ukrayna savaşı varken. Şimdi bu gerçeklikten kopmuş birisinin yaklaşımı."
"Tartışmaya açmak demektir"
Çelik, Türkiye'nin müzakere ve diplomasi devleti olduğunu belirterek, Yunanistan ve Türkiye'nin meseleleri birbirleriyle çözmeleri gerektiğini kaydetti.
Yunanistan'ın, Lozan ve Paris Antlaşmalarının zıttı yönünde davranarak, adaları silahlandırmayı sürdürdüğünü hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu Miçotakis'e sorulduğunda aynen şu cevabı verdi: 'Modası geçmiş silahsızlanma prensibini tartışmayacağım' dedi. Şimdi siz kafanıza göre uluslararası bir antlaşmaya modası geçmiş derseniz, o zaman herkes istediği prensibi, istediği antlaşmayı ve mutakabatı modası geçmiş olarak nitelendirir ve dünya büyük bir kaos ile karşı karşıya kalır. Şimdi siz burnunun dibindeki adaları silahlandırarak burada halen barıştan, hala diplomasiden bahsedebilir misiniz? Söz konusu olamaz. Türkiye bunu gündeme getirdiğinde ise hemen Miçotakis'ten o saldırgan Dışişleri Bakanına kadar hepsi Türkiye'nin bu tutumunun 'çok saldırganca' bir tutum olduğunu ifade etmeye çalışıyorlar.
Peki saldırganlık nedir? Onu söyleyelim; bir silahsız olması gereken, silahsızlandırılmış olması gereken adaları siz silahlandırırsanız; iki aynı şekilde sürekli olarak kara sularınızın ötesinde bir hava sahasına sahip olduğunuzu ifade ederseniz ve Türkiye bu çerçevede uluslararası hava sahasında uçtuğu halde bunu Yunan hava sahası gibi gösterip Yunan hava sahasının ihlali olarak ortaya koyarsanız, baştan aşağı hukuka aykırı ve yalan üzerine bir yaklaşım üretir Türkiye'yi sağa sola şikayet ederseniz, o zaman biz burada barışçıl ve iyi niyetli bir yaklaşım görmeyiz. Adaların statüsü belli, o adalar silahsız olacak, silahlandırdığın andan itibaren adaların statüsünü değiştiriyorsun. Adanın statüsünü değiştirmek adanın silahsızlanmayı ifade eden şu anki statüsünü kuran antlaşmadaki egemenlik durumunu da tartışmaya açmak demektir."
Miçotakis'in Bodrum açıklarındaki adayı ziyaretine ilişkin Çelik, "Kendisinin iç politikasındaki kışkırtıcılığını, iç politikadaki birtakım eleştirileri göğüslemekten başka hiçbir anlamı yok, hiçbir şey ifade etmez. Daha da tehlikeli bir şey yapıyor, diyor ki 'Ben bunu NATO'da gündeme getireceğim ve NATO'daki müttefiklerimizin Türkiye'ye karşı tavır almasını sağlayacağım'. NATO böylesine bir mantıksızlığın, böylesine bir tutarsızlığın tuzağına düşecek bir örgüt değil. Çünkü güvenlik meselesi şımarıklık kabul etmez." diye konuştu.